İKİ MUHTEŞEM KİTAP..

İKİ MUHTEŞEM KİTAP..

 

son haftalarda kitapçı seferlerimi arttırdım..  seni arıyorum gittiğimiz kitapçılarda.. ama yoksun yoksun.. çok sevdiğin , alıp okşadığın göğsüne bastırdığın kitapları alıp açıyorum , açarken kitapları senin onları ilk gördüğün sırada attığın çığlıkları duyuyor kulaklarım.. ama yoksun.. yoksun işte.. oysa o kadar çoğaldı ki seninle paylaşmak istediğim kitaplar.. 

bilirsin kutsal bir ibadet gibidir benim kadıköy kitapçılarında fink atmalarım.. kitapçılarda çalışan kendinden bezmiş kızlar hep onlara aşık olan saftiriğin biri zanneder her gün dükkanlarını ziyaret eden beni.. ama bilmiyorlar ki kendimi tamamen unutuyorum kitapların arasında.. o kadar çok kitap , binlerce.. ama kendimden kaçan kendime bile yetişemezken ben gücüm yetmez ki bu kadar kitaba.. hepsini içime almak , içime almak içime almak ve hepsini okumak , hepsinin içindekileri bilmek istiyorum , anlatılanlarda kaybolmak yitip gitmek istiyorum.. kitapların kokularıyla boğulmak , yapraklarının hışırtılarıyla uyumak istiyorum.. ama bilmiyorlar işte çalışanlar.. kim bilir nasıl da dalga geçiyorlardır.. olsun varsın dalga geçsinler kitapların peşinde koşmaya devam.. hem sen dersin ya ‘boşver kafaya takma , o insanlar biz varız diye varlar..’

 

kitaplar.. öyle güzel , öyle iyi.. ve de masum , saf ve temizler ki.. onlarsız bir dünyaya kaç gün dayanabilirdim.. bana okumayı ve kitapları bu kadar sevdiren özellikle  babama sonra anneme ve gülsan hocama nasıl teşekkür etsem azdır.. 

işte sensizlikte sığındığım tek yer kitapçılar.. her girdiğim yerden muhakkak birkaç tane yeni arkadaşla çıkıyorum.. eve geliyorum yeni arkadaşlarımı orada onları bekleyen binlerce arkadaşla tanıştırıyorum , yanlarına bırakıyorum birbirlerine alışsınlar diye..

 

bu hafta aldığım onlarca arkadaşımın arasından iki kitabı paylaşmak istedim.. özellikle ‘çıplak şölen’in 50. yıl özel baskısı.. ‘çıplak şölen’i yıllar önce ilk defa david cronenberg’in aynı adlı filmiyle tanımıştım.. uçuk kaçık bir filmdi , hayatımda böyle bir film görmemiştim.. ama sürükleyici olduğu kadar kapkara bir dünyaydı anlatılan.. sonra hemen kitabını edinip okudum.. kitabı okuyunca film daha da anlaşılır bir hal aldı.. işte ‘william s. burroughs’un bu başyapıtını ‘versus kitap’ , kitabın 50. yılı anısına özel bir baskısını yapmış , yeni bulunmuş bazı metinlerin eklemesiyle.. o kadar da özenli ve güzel bir tasarımı var ki çok çekici.. hemen kaptım tabi.. o gece gittim eve , önce cronenberg’ten çıplak şöleni izledim tekrar , sonra açtım kitabı daldım gittim.. neyse uzattım yine , kısa keseyim diğer kitapta kafka’yla ilgili muhteşem bir çalışma.. adı bile hemen kitaba saldırıp almanıza yol açıyor..

 

okuyup , iyi kaybolmalar dileğiyle.. 

Crockett..  

 

 ÇIPLAK ŞÖLEN / NAKED LUNCH –WILLIAM S. BURROUGHS

 

Kitap Arkası : 

‘Beat kuşağının kutsal kitabı… Başlığı Jack Kerouac önermişti: Çıplak Şölen.. Herkesin her çatalın ucunda ne olduğunu gördüğü, donmuş bir an..’ Asla unutamayacağınız bir ziyafet..

 

‘Beat Kuşağı yazarlarının en tehlikelisiydi William S. Burroughs.. Anarşinin çift taraflı ajanı, konformizmin ve hükümetlerden afyona her türlü kontrol odağının yılmaz düşmanıydı..’
Rolling Stone..

 
‘Burroughs bize, birer hapishane haline gelmiş yaşamlarının duvarlarını durmadan yıkmaya çalışan bir karakter kadrosu sunar; bu karakterler sistemin gerçeğini az çok görürler ama bağımlılık onları yerlerinden kımıldayamaz hale getirdiğinden ondan kaçamazlar. Bağımlıların dünyasında kaybolurken, zaman zaman uyuşturucu dünyasının paranoyak hayallerinin, iktidar sistemlerine karşı bireysel iradenin özgürlüğünü öne sürerken sayıkladığımız avutucu yalanlardan daha gerçekçi olabileceğini üzüntüyle idrak ederiz..’
‘Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap’tan
 

Kitabın iç kapağından :

 

‘Burroughs , Jonathan Swift’ten sonra gelmiş en büyük satir yazardır..’

Jack Kerouac 

‘Burroughs en önemli romanına Çıplak Şölen adını koymuştu ki bundan kastı , çatalın ucunda görülendi.. Burroughs , muazzam zengin yazan bir yazar ve her kitabı bize çatalın sonundakini gösteriyor : gerçeği..’

J.G. Ballard

 

‘Burroughs , üstünde normal tümcenin parçalandığı , gökselliğin yere konmaya çabaladığı , okurun ödünü kedinin fareninkini patlattığı gibi patlatan tümüyle sıra dışı , zamandan ve uzamdan arı , yepyeni bir yolda yürüyor..’

Anthony Burgess 

‘Yabani ve ölümcül güldürüsüyle müthiş güzel ve çılgınca seçkin bir roman.. deha tarafından ele geçirildiği kabul edilebilecek tek Amerikan romancısı..’

Norman Mailer

 

‘William Burruoghs , kapıyı kıran adamdı.. onu okuduğumda ne hakkında ve nasıl yazılabileceğine dair tüm görüşlerim değişti.. İnsanların zihnindeki insanlık kavramını genişletiyordu..’

Lou Reed 

 

William S. Burruoghs :

Romancı , öykücü , denemeci , eleştirmen ve ressam William Seward Burroughs II (1914-1997) 1950’lerde yaygınlaşıp edebiyattan kültüre birçok alanda büyük etki yaratmış , Amerikan değerlerine başkaldırı, uyuşturucularla ve farklı cinsel yolarla deneyimleri ile nam salmış , doğu kültürü temelli Beat Kuşağı’nın Allen Gingsberg ve Jack Kerouac ile birlikte en önemli üç yazarındandır.. 1959 tarihli başyapıtı Çıplak Şölen , sadece aynı akımın en önemli üç kitabından biri (diğer ikisi Uluma – Allen Gingsberg , Yolda – Jack Kerouac) değil , aynı zamanda 20. yüzyıl edebiyatının doruklarındandır..

 

Çıplak Şölen – William S. Burroughs , Versus Kitap , 384 sayfa , Şubat 2010..

……                 

 

HAYATINIZI MAHVETMEDEN ÖNCE NEDEN KAFKA OKUMALISINIZ , JAMES HAWES

 

Kitap Arkası : 

‘Kitaplarını okusun okumasın, herkes Kafka’yı tanır. Fotoğraflarındaki o düşünceli yüzde devlet dairelerinin yoğun sıkıntısı, kâbus gibi yaşanan dönüşümler, Holokost’un habercisi esrarengiz bir ifade vardır. Yaşadığı dönemde dehası şimdiki kadar anlaşılamamış bu adam, tarihin eşsiz karakterlerinden biridir.

Bütün varsayımlara, söylenenlere karşılık Franz Kafka kızları, genelevleri ve pornoyu severdi. Önemli bağlantıları olan bir milyonerin oğluydu ve günde yalnızca altı saat çalışarak iyi para kazandığı bir işi vardı. Prag’ın Almanca konuşulan seçkin sınıfına sadakatle bağlıydı, hatta eserleri daha o zaman edebiyat çevrelerinde kabul görüyordu.

Hayatınızı Mahvetmeden Önce Neden Kafka Okumalısınız, onun yalnız, değeri bilinmemiş, cinsellikten korkan biri olduğu hurafelerini çürüten, Franz Kafka’nın gerçek kimliğini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seren, başarılı bir çalışma.

James Hawes, tarihin önemli bir yanlışını düzeltirken mütevazı bir öneride de bulunuyor: Hayatınızı çarçur etmeden önce Kafka okuyunuz !’

James Hawes :

Romancı ve Kafka üzerine çalışmalar yapan bir akademisyendir. A White Merc with Fins, White Powder Green Light, My Little Armelite ve Speak for England adlı romanların yazarıdır. Hawes, Oxford’da lisans eğitimini sürdürürken, Kafka’nın Şato romanının orijinal müsveddelerini inceleme fırsatı bulmuştu.

 

Kitaptan : 

“Kafka’nın ünü tuhaftır. Dante, Shakespeare, Goethe, Keats, Flaubert, Dickens, Çehov, Proust hepsi kendilerinden alıntı yapılan yazarlardır. Geçerli olan onların sözcükleridir, zaten arkalarında yalnızca sözcükleri bıraktıkları için bu durum oldukça mantıklı görünür. Kafka’nın sözcükleri, onun seviyesindeki herhangi bir yazarınkilerden muhtemelen daha az alıntılanmaktadır. O dünyada kurduğu hayallerle ünlüdür…”

Hayatınızı Mahvetmeden Önce Neden Kafka Okumalısınız (Why You Should Read Kafka Before You Waste Your Life)  , James Hawes , Çeviri : Suğra Öncü , Sel Yayıncılık , 245 Sayfa , Mart 2010. 

Défilé des âmes..

Défilé des âmes.. 

‘and the tears that will weep today

will all be washed away

by the tears that will weep again

tomorrow..’ – nick cave (papa won’t leave you henry)

(bugün akacak gözyaşların yarın akacak gözyaşlarınla yıkanacak..-nick cave / papa won’t leave you Henry..)  

 

günlerdir canım yazmak istemiyor.. bir ara bir veda yazısı koymak bile istedim siteye.. sonra ‘reis’e büyük ihanet olur dedim , yapamadım.. yapamadım.. yapamadım.. ya-pa-mam da.. her ne kadar o ‘indirimler başladığından satışlarda’ olsa da.. 

aslında yazmak istediğim o kadar çok şey var ki aylardır yazmak isteyip de yazamadığım : (kendisi kızar ama gerçek bu) tanrılarımdan olan büyük üstad ve insanüstü varlık majid majidi hakkında , zeki demirkubuz hakkında , david cronenberg hakkında , julio medem hakkında , bir sürü yeni film ve yeni kitap hakkında , emrah serbes ve kitapları hakkında , murat menteş’in yine bir başyapıt olan kitabı : ‘korkma ben varım’ hakkında uzun bir yazı , tindersticks ve onlarca konu hakkında hakkında hakkında.. ama öyle bir bezginlik , isteksizlik var ki üzerimde nefes almak bile zor geliyor.. bugün öğlen , sona ve sınıra artık geldiğimi hissettim bir an.. neyse kısacası her şeyin sonundayım ve nereye , ne zamana kadar giderim bilmem göreceğiz..

 

cumartesi günü nefes alma sıkıntısı içinde işte böyle otururken elimin altındaki müziklerden yine rastgele bir albüm seçtim..   ‘Défilé des âmes’ grubunun ‘lust n stone’ albümüydü elime gelen.. black metal ve folk rock tarzında bir müzik yapıyorlar diye okumuştum bir yerlerde.. ama kardeşim boş lakırdıları geçsinler geçsinler geçsinler.. ‘Défilé des âmes’ grubu  öyle güzel bir müzik yapıyor ki.. kendimden çok uzaktayken biraz daha uzaklaştım.. niye daha önce bu gruba rastlamadım , niye önüme çıkmadılar , neden.. o kadar yakın geldiler ki bana.. sonra araştırdım yunanlı bir grupmuş ‘arkidişlerimiz’ yani..     

‘manos 6’ grubun vokallerini yapmakla beraber , akustik gitar ile elektro gitarı da çalıyor..  alex , kostas , ‘manos V’ , christos a , ioanna , viki grubun diğer elemanı yiğitler.. 

O kadar güzel şarkılar ki ayrım yapamayacağım şarkılarda ama ‘doors to undefeated’ , ‘mushrooms’ ve ‘august’ şarkıları özellikle ön plana çıkıyor..

 

boş boş yazmayayım artık.. edinin ve dinleyin bu grubu mutlaka.. internetteki kopyalarından da sakının.. 

Crockett..

NINJA ASSASSIN / NİNJANIN İNTİKAMI..

NINJA ASSASSIN / NİNJANIN İNTİKAMI..

 

Yönetmen : James Mcteigue

Senaryo : Wachowski Kardeşler , Matthew Sand , J. Michael Straczynski

Müzik : Ilan Eshkeri 

Yapım : 2009 , ABD , Almanya

Süre : 116 dakika..

Türü : Aksiyon , dram , gerilim , macera..

Oyuncular :

Sung Kang

Naomie Harris

Rain

Ben Miles

Rick Yune

 

senaryosu ve yapımında wachowski ‘kardeşlerin’ isminin bulunduğu sıkı bir film  NINJA ASSASSIN..  yönetmenliğini ise JAMES MCTEIGUE yapıyor filmin.. MATRIX’te yardımcı yönetmenlik yapmış olan JAMES MCTEIGUE’nın ilk uzun metrajlı filmi hatırlarsınız ‘V for VENDETTA’ydı.. 

dünyanın en ölümcül suikastçılarının yetiştirildiği kimsenin varlığından bile emin olmadığı gözlerden uzak bir dağ başında yaşayan OZONU klanının en cesur ve en yetenekli suikastçılarından ‘RAIZO’nun , klanın başkanına ve klana başkaldırmasını konu alıyor film..

 

ozonu’ların lideri , raizo’nun en sevdiği arkadaşını acımasızca herkesin önünde cezalandırıp öldürmüştür.. bunun intikamını almak için bir gün başkaldırır ve kanlı savaşına başlar.. 

ozonu klanı uluslararası tüm cinayetlerde başroldedir.. para ve altın karşılığı bu suikastları gerçekleştirmektedirler.. klana en ufak bir itaatsizlik ve  ihanetin cezası kalbin yerinden sökülmesidir..

 

raizo’nun , eski ustasına ve ninja arkadaşlarına karşı mücadelesinde uzun ve zorlu olduğu kadar çok kanlı bir yolu vardır..

filmin alışıldık , klişe bir senaryosu olabilir.. ama ben kimsenin beğenmediği  dövüş sahnelerini ve başroldeki oyuncunun performansını çok beğendim.. görsel efektler de dozunda kullanılmış.. kanlı bazı sahneler , hele hele filmin başlangıcında bir sahne var ki aklınızı alabilir.. bu yüzden midenize ve kalbinize güveniyorsanız bu heyecan dolu macerayı kaçırmayın..

 

Crockett..

 

filmden replikler :

‘-bence hangi yöne doğru büyüyeceğine ağacın kalbi karar vermeli..

– ağacın kalbi yoktur..

– her varlığın kalbi vardır..

-benim kalbim yok..

– senin de atan bir kalbin var raizo..’

 

‘-acı zayıflık getirir.. unutma sadece zayıflığın olduğu yerde acı vardır..’

‘İKİNDİ ÜSTÜ..’ – EDİP CANSEVER (1947)

SU YANINDAKİ PARKLAR 

Başlar yalnızlık ve gece ,

Önce denizden.

Ya parktayız , ya meyhanede;

Bir parça daha harcarız gençliğimizden..

 

Görünmez caddeler ışıktan

Görünmez karanlıkta parklar.

Tam içilecek zamanıdır şarabın,

Kadınların en güzel saatidir,

Bir garip hali vardır insanların..

 

Yosun kokusu, rüzgar ,

Gezinirken duyduğumuz..

Hava sıcak mı sıcak,

Temmuz..

 

Uzanır kırlara doğru

Yalnızlığı olan.

Bu saatte sessizlik acıdır,

Gelecektir parka yalnızlığı duyan..

 

EDİP CANSEVER

HOŞLANDIĞIM KADINLAR

 

Ne yapsam neye benzetsem;
Bu mahzun halimi.
Aşıklık değil benimkisi,
Yolculuk değil,
Neyi duysam hüzünlenirim,
En ufak şeyi, rüzgarı bile.
Kimseye benzemez gülmem konuşmam,
Kimseye benzemez hoşlandığım kadınlar,
O kadınlarki rüzgara verip saçlarını,
Resimlerde yaşayan,
Şiirlerde yaşayan..
 

EDİP CANSEVER

(Şairin 19 yaşında yayınladığı ‘İKİNDİ ÜSTÜ’ adlı ilk şiir kitabından , 1947 yılı.. ‘Sonrası Kalır’ 1. Cilt , Nisan 2005 , Yapı Kredi Yayınları..) 

‘Şarabım bir sabra erişmiş..’ – OKTAY RİFAT

KADEH

 

Burası dalyan kahvesi
Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü

OKTAY RİFAT

BANA BENZER 

Bana benzer bacalar aşkla tüten,

Kaçırırlar Gece’den düşlerini.

Üstümdeki çardak ve bu dal benden,

Gökyüzü bahçem, bulutum kan rengi.

 

Şarabım bir sabra erişmiş küpte,

Bir elim ay, bir elim körpe güneş,

Bir göl gibiyim akşamlara dönmüş,

Yıldızları kendinden daha dipte. 

OKTAY RİFAT

İki film birden : ‘NUNTA MUTA’ , ‘ATTACK ON LENINGRAD..’

İki film birden : ‘NUNTA MUTA’ , ‘ATTACK ON LENINGRAD..’

 

hep diyorlar ya ‘be kardeşim beğenmediğin bir film de yok senin..’ ben de bugün beğenmediğim iki filme öpücükler yollayıp eleştirmek istiyorum.. müsadenizle.. 

sosyalizm öldü.. komünizm rüyası bitti. ama hala derdiniz ne bu ikisiyle anlamıyorum..

son hafta izlediğim filmlerden ikisi hala bu iki ‘kötü’ sistem , ideoloji vs. hakkında hala kötü şeyler söylemeye devam etmişler.. en kötü insanların , en kötü şeylerin bu iki kelimeye inananlar arasından çıktığını ispatlamaya çalışırcasına vermiş veriştirmişler filmlerde.. bu filmlerden birisi romanya yapımı ‘nunta muta’ , diğeri rusya yapımı ‘attack on leningrad’..

‘nunta muta’nın yönetmeni horatiu malaele , romanya yapımı.. romanya’da bir köyde geçiyor.. çok eğlenceli başlayıp devam eden , ancak filmin içinde acımasızca sosyalizme , komünizme inanan ve gönül verenlerle dalga geçen , iftira atan bir film.. eğlenceli anlatımıyla size bir emir kustirica tadı veriyor.. ama o güzel , eğlenceli anlatımın içinde verip veriştiriyor sosyalizme , komünizme.. ‘la gardaşım öldü bitti bunlar hala derdiniz ne’.. eski tarih müzesine gömüldü gitti yahu bunlar endişelenmeyin..

 

‘nunta muta’ çok güzel bir film olabilirdi o eğlenceli anlatımıyla.. 

ama en acı sahnede , en acı şekilde köyün delisi olarak görülen köyün en güzel kızına ‘orak çekiç’in , bir sistemin tecavüz ettiğini , yani bir sovyet askerinin tecavüz ettiğini , ölen kızın avucundaki rozetten bilincimize çakan film her şeyi sıfırlıyor o noktada..

 

ya kardeşim tamam kötü , çirkin insanlar yok mudur bu ‘geberen’ sistemde , ve bu sisteme inanlar arasında.. vardır elbette.. her sistemde , her kurumda , her millette , her ülkede , her meslekte vs vs vs olabileceği gibi.. ama sen tutup ‘stalin’ kültünü , putunu eleştireceğim diye ‘orak çekiçi’ , bir sistemi , bir ideolojiyi , bir ütopyayı , bir tarihi  lekelemeye çalışırsan (dikkatinizi çekerim sorgulama değil amaç..) o zaman ben de kalkarım bu filmleri en acımasız şekilde eleştiririm..

 

oysa ‘nunta muta’ o kadar sağlam bir film ki yazık etmişler filme.. yanlış anlaşılmasın ben sonuna kadar varım sovyetler birliği , sosyalizm vs eleştirilerine.. en sert şekilde eleştiririm , dalga da geçerim her şeyle.. sonuçta asıl olan insandır.. ama sen gelip de insanlık tarihinin en yüce ütopyasının somutlaşmış simgelerinden orak çekice iftira atarsan eleştireceğim diye ve en aşağılık insanlık suçunun müsebbibi olarak ‘orak çekiç’i koyarsan ortaya , ben de art niyet ararım her saniyesinde ve o filmi en ağır şekilde yerin dibine sokarım.. 

staline ver veriştir , boğ onu en acımasız şekilde , sosyalizmi vs sistemleri eleştir en ağır şekilde..  ama en temiz bir ütopyanın somutlaşmış bir simgesini o pislik suçun sorumlusu olarak insanların gözüne sokarsan o filmin ancak olur bir paçavra..

 

efendim filmin konusu özetle şöyle : şirin , eğlenceli mutlu bir romen köyünde iki genç birbirlerini çok seviyor , önce aileler karşı çıkıp , kapışıyor , sonra anlaşıp düğüne karar veriyorlar.. ancak karar verilen düğün tarihinden bir gün önce ‘yüce’ stalin göçüyor bu diyardan.. düğün günü köyü parti yöneticileri basıyor ve ‘gülmek bile yasak’ diyorlar ve düğünü de doğal olarak yasaklıyorlar.. tabi gelen yöneticilerden askeri kanat sorumlusunun göğsündeki pırıl pırıl parlayan ve orak çekiçli madalyanın yeni olduğu göze sokuluyor tecavüz edilerek öldürülen köyün delisi kızı hatırlatılarak.. 

kısacası ‘nunta muta’ bir tarihe , bir sisteme eleştiri değil de sonuçta sadece bir ‘iftira’ olmuş.. bu kadar açık ve net..

 

sonra gelelim rus ‘aleksandr buravsky’nin yönetmenliğini yaptığı rusya yapımı bir ikinci dünya savaşı filmi.. 

konu faşist alman işgaline karşı direnen sovyetlerin leningrad kentinde geçiyor.. oradaki onurlu direnişi izlemeye gelen yabancı gazetecilerden amerikalı bir bayan gazetecinin gözünden direnişi anlatıyor film.. filmin ilerleyen sahnelerinde o bayan gazetecinin aslında amerikaya sığınmış ve kızıllara karşı savaşmış , beyaz orduların bir generalinin kızı olduğu anlatılıyor ve general bir melek olarak karşımıza çıkıyor hemen.. bu gazeteci bayan bir şekilde leningrad’da mahsur kalıyor ve sonra verip veriştiriyor filmimiz sosyalizme , ve tüm sovyet yöneticilerine… tüm sovyet yöneticileri birer psikopat , acımasız bürokrat ve sistem de bir faşist diktatörlük.. neredeyse direnen leningrad sanki ‘güzel bir işgale direniyormuş’ gibi gösteriliyor.. leningrad’ı açlıkla tehdit eden , acımasız bombardımanla şehri yerle bir eden ve iki milyon insanı katleden faşist naziler değil , asıl kötüler ve tehdit olan sosyalizm.. tüm yöneticiler hitlerden bile zalim birer manyak.. bir tane bile iyi yönetici yok filmde , bir tane bile onuruyla ölen insan yok.. aylarca açlıkla boğuşup bir dilim ekmekle günü geçirip faşizme , işgale karşı canları pahasına onurlu şekilde direnen sovyet yöneticileri , askerleri , SOVYET İNSANI YOK FİLMDE.. sadece demagoji , demagoji , demagoji.. sadece bu.. hollywood yapımlarından farkı yok.. peh peh peh.. ‘la canlarım , cicilerim’ bu sistem öldü zaten yıkıldı yau.. bu kadar sert , acımasız eleştiri niye.. neden bu kadar korku.. rahat olun be yau..

tamam stalin çok hataları olan bir insandı , yanında bir sürü kötü yöneticiyle bir devrimi boğmuş ; bir ütopyayı bir ülkeye hapsetmişti.. tamam ‘enternasyonal’i ülkenin marşı olmaktan çıkarıp anavatan rusya’ya dönmüştü , tamam ispanya’da onuruyla direnen sosyalistleri , komünistleri , anarşistleri satmıştı ve bunları birbirlerine kırdırarak  ispanya devrimini acımasızca  yemişti.. tamam oluşturduğu bürokratik sistemiyle çok kötü şeyler yapmıştı.. biliyoruz : partinin çoğunu en acımasız şekilde tasfiye etmişti.. haberimiz var : muhaliflerini en acımasız şekilde ‘yedi sülalelerini’ ve tüm ilişkilerini yok edecek şekilde ortadan kaldırmıştı.. ve hatta çok iyi biliyor ve hatırlıyoruz ki : stalin ikinci dünya savaşından önce hitlerin temsilcisi ribbentrop’u moskova’da bizzat karşılayıp elinden kan damlayan bu şahsın elini sıkıp daha sonra bu faşistle oturup ‘saldırmazlık paktı’ adı altında çok salakça bir anlaşma yapmış , kuduz köpek gibi her önüne saldıran faşist alman devletinin sovyetlere saldırmayacağına inanmış ve faşist hitlere kanmıştı.. bunların hepsine tamam ama sen tutup leningrad direnişinden bu filmi çıkarırsan sana ancak gülünür ve ‘yürrü anca gidersiniz’ denir sizlere..

 

vaktinizi harcamayın , bu filmlerin üstünü çizin demiyorum , ‘ahanda izleyin ve görün’ ‘geberen , çöpe giden sistemlerle’ hala nasıl savaşıldığını , bunlardan nasıl korkulduğunu  ve bunlara nasıl saldırıldığını görün.. ‘iyi seyirler..’ 

Crockett..

 

ROLL..

(roll birinci sayı..)

ROLL..

 

hayatımda sevdiğim şeyler son zamanlarda birer birer yok olup tarihe karışıyor.. önce VİRGÜL dergisi yayın hayatına son verdi.. bir kolum kesilmiş gibi oldum..

sonra durup dururken 2009 kasım ayında o tarihe kadar 144 normal sayı , 6  özel sayı olarak çıkan ROLL dergisi kapanma kararı aldı.. 144. sayının içindeki ‘ROLL OVER.. ROLL IS OVER..’ veda yazısını okuduğumda inanamadım.. ‘müsadenizle bir veda sigarası yakalım..’ diye başlıyordu ve ‘tenk yu şeytan’ diye bitiyordu yazı..  ve kapanışla ilgili başka bir takım yazılar daha okudum sağda solda.. hiç birisi doyurucu ve okuyucuyu inandırıcı bir açıklama içermiyordu.. kusuruma bakmasınlar ama bu veda yazıları sadece bir şeyler geveliyordu.. gerçek belli ki gizleniyordu okuyucudan.. çok üzüldüm.. araştırdım durdum.. bulamadım gerçeği.. veda yazılarının içinde yeni bir isim altında yeni bir dergi müjdesi de vardı sanki , ama bu müjde hiç beni mutlu etmedi..

yıllarca express ve postexpress dergileriyle omuz omuza çıkan ROLL dergisi bize çok şey kattı , çok şey verdi.. müzik kültürümün gelişmesinde sevgili ‘mirza’nın ve onun bir zamanlar program yaptığı ‘açık radyo’nun ve ROLL dergisinin büyük katkıları emekleri olmuştu..

ve işte ROLL dergisi de kapandı.. kalakaldık ortada..

şimdi mart ayının başlarında  yeni bir isim altında : ‘BİR+BİR’ olarak ROLL dergisini çıkaran ekip yeni bir dergi çıkardı..

koştum aldım dergiyi , içerik olarak dolu dolu ve sarardıkça daha taze olan bir dergi gibi görünüyor.. ‘yanisi abilerim , ablalarım , kardeşlerim’ hemen hemen ROLL’ün aynısı.. kapak ve düzenleme değişmiş sadece..

bu muydu yani.. madem aynı dergiyi çıkaracaktınız , neden..

içimiz kan ağlayarak ‘BİR+BİR’in ROLL’ün yerini doldurmasını umalım ve çıkaran sevgili ekibe sonsuz kolaylıklar , başarılar dileyelim ama ben bağnazca ROLL’ün yerini hiçbir derginin dolduramayacağına inanıyorum.. en azından şimdilik..

çıkmayacağını bile bile dergilerimi aldığım yerlerde gözlerim hala ROLL’ü arıyor express dergisinin yanında.. ama YOK YOK YOK.. KAPANMIŞ..

Crockett..

(roll son sayı , 144..)

(yeni çıkan BİR+BİR dergisinin ilk sayısı..)

ALINA ORLOVA..

ALINA ORLOVA 

günlerdir ALINA ORLOVA’yı dinliyorum.. aylardır elimin altında durduğu halde ona sıra gelmemişti , daha doğrusu şansı yoktu ALINA’nın..

dayıyla pazartesi günü yaptığımız rutin aylaklık yolculuklarımızdan birinde bunu çektim dinlemeye başladık.. yol boyunca bu çaldı arabada , kimse konuşmadı.. 72 yaşındaki dayı da huşuyla dinledi sesini çıkarmadı , gelen telefonları bile açmadı.. ‘müdürüm , çok nazik , ince ve cezbedici bir sesi var bu hanım kızımızın , insanı büyülüyor değil mi’ dedi.. gerçekten de öyleydi.. kapılıp gitmiştim..

ALINA ORLOVA 1988 Litvanya doğumlu.. her parmağında ayrı bir marifet olan ALINA şarkıcılığının yanı sıra fotoğraf , resim alanında da yapıtlar veriyor.. iyi bir piyanistte olan ALINA ORLAVA şarkılarını litvanca yanında rusça ve ingilizce olarak da seslendiriyor..

internette yayınladığı şarkılarla üne kavuşan ALINA ORLVA ilk albümünü 2008’de ‘Laukinis Suo Dingo’ adı altında çıkardı..

ALINA’nın albümünü ilk dinlemeye başladığımızda EMILY WELLS’in albümünü yanlışlıkla cd çalara koyduğumu sandım.. çıkarıp baktım , hayır ALINA ORLOVA cdsi.. bu kadar benzerlik olmazdı , gerçekten sanki aynı sese sahipler..

ALINA’nın şarkıları çok eğlenceli ve bir o kadar da huzur dolu.. ALINA’nın sesinde dağılıp kaybolmak için hemen satın alın , kendinize bir iyilik yapmış olursunuz..

müzik kutumuzda da yakında ALINA’dan şarkılar dinleyebilirsiniz..

 

Crockett..

‘İçtikçe içesim geliyor..’ – Metin Eloğlu

İNCE ELEK 

İçtikçe içesim geliyor gayrı ne bilgi ara ne hüner

Beni bu rakıyla baş başa bırakma

Adam olayım çalışıp para kazanayım

Beni böyle işsiz güçsüz bırakma

Beni uslandır beni yüreklendir

Beni deli edip bırakma

Bilsen nereleri var kalk gidelim

Beni hep buralarda bırakma

Beni aç bırak evsiz urbasız bırak

Beni sensiz bırakma

 

Beni ne yap biliyor musun

Beni yont beni arıt beni ayıkla

 

METİN ELOĞLU

 

ŞİŞEDEKİ 

Şişede durduğu gibi durmaz ki kâfir

Tutar insana yaşamayı sevdirir

METİN ELOĞLU

İşimiz Çetin.. – ÖZGÜR MUMCU

İŞİMİZ ÇETİN..

Altı- Yedi Eylül 1955 olayları bir kontrgerilla operasyonuydu. Faturasını dönemin solcularına çıkartmaya çalıştılar. Bu çaba, Aziz Nesin tarafından mizah tarihimizde güzide bir çalışma olarak not edildi.
Kanlı Pazar bir kontrgerilla operasyonuydu. Polis ve askerle kolkola Amerikan 6. Filo protestocularına saldırıp, iki kişinin ölmesine yol açanları kıvama getiren Mehmet Şevket Eygidir. Dönemin valisi, İçişleri bakanı Kanlı Pazar’dan, orada saldırıya uğrayanları sorumlu tuttu. Sıkıntıyla hatırlıyoruz.
1 Mayıs 1977 katliamı bir kontrgerilla operasyonuydu. Dönemin Tercüman gazetesi faturasını solculara çıkartmaya çalışıp, kontrgerillanın izlerini silmeye uğraştı. Gazete arşivleri tanığımızdır.
Temmuz 1978’deki Fatsa nokta operasyonu kontrgerilla tarafından düzenlendi. Yüzü maskeli kişiler, sokak sokak askerlere rehberlik etti. Yine dönemin Tercüman gazetesi operasyona kamuoyu sağladı. Fatsa belediye başkanı Fikri Sönmez’in mahkemedeki savunması ve yine gazete arşivleri kanıtımızdır.
1979 Çorum ve Maraş katliamları bir kontrgerilla operasyonudur. Katliamların kıvılcımını yakan düzmece bombayı koyanlar meclise MHP-Refah Partisi seçim ittifakıyla, soyadlarını değiştirerek girdi. Milletvekili mazbatası ortadadır.
Bahçelievler’deki katliam bir kontrgerilla operasyonudur. Yedi TİP’li öğrenciyi boğarak ve kurşunlayarak öldürenleri hapisten “kazara” tahliye edenler, onlara sahte pasaport verenler bellidir. Bu katilleri “kurşun atan da yiyen de şereflidir” diye öven Tansu Çiller. Onun danışmanı Mümtaz’er Türköne’dir.
12 Eylül, kontrgerilla operasyonlarının sonucudur. Darbecilere selam çakıp, cunta hükümetinde bakanlık kapan Turgut Özal. Darbecilerden Yamak Paşa’yı Cumhurbaşkanı yaveri yapan yine Turgut Özal’dır.
Güneydoğu birçok kontrgerilla operasyonuna sahne oldu. Bu operasyonlarda faal olanların hamileri, 12 Eylül öncesi faşistlerin hamileriyle aynıdır. Bu hamiler devletin her kademesine gelmiş, sağ iktidarlarca koruyup kollanmıştır. Bin gizli operasyon malumumuzdur.
Susurluk bir kontrgerilla çetesidir. Ona karşı çıkanlarla “glu glu dansı yapıyorlar” diye dalga geçen Necmettin Erbakan, ışıklarını söndürüp çeteyi protesto edenlere “mum söndü oynuyorlar” diyerek iğrençleşen Şevket Kazan’dır. Hafızamız sanıldığı kadar sığ değildir.
Haydi tarihimizle gerçekten yüzleşelim. Aramızdaki kontrgerillacıları ve darbecileri hakikaten açığa çıkaralım. Sadece 9 Mart ve 28 Şubat’a çatarak düzelmiyor her şey.
Milliyetçisi ve muhafazakârıyla kontrgerillaya eleman ve ideolojik destek veren bir siyasi akımdan bahsediyoruz. Bu yukarıda sayılan kontrgerila operasyonlarına destek olanlar ve onların siyasi mirasçıları başka bir kontrgerilla çetesi olduğu söylenen Ergenekon çetesini sizce nasıl çözer? Hakikaten kontrgerillanın göz bebeği Türk sağından nasıl medet umulur?
Bu siyasi akımın kontrgerillayla nasıl mücadele edeceği ortada. Eskisi gibi elbette. Bulandırarak, asli unsurları gözlerden kaçırarak, ilgisiz unsurları içine katarak. Kafaları karıştırarak. Bugüne dek hep böyle çalıştılar. Ergenekon iddianamesi bunun en önemli işareti.
O sebeple sapla samanı ayırmak yine sola düşer. Ergenekon’da gerçekten kontrgerilla unsurlarla, ilgisiz kısımları ayırt etmek vazifesi eski kontrgerillacı, yeni demokratlara bırakılmayacak kadar ciddidir.
Bırakın diğerleri hâlâ Deniz Gezmiş’i ulusalcılıkla suçlayarak demokratlık oynasınlar. Bir darbede asılan genç bir çocuktan beklesinler tarihle yüzleşmesini. Onlar eğlenedursun. Bizim işimiz var. İşimiz çetin. Hem gidinin kontrgerillacılarının propagandasını deşifre etmek hem de solun şovenleşmesini önlemek.
Hepimize kolay gelsin.
(Bu yazıyı iki sene önce yazdım, işimiz hâlâ çetin)

Özgür Mumcu

(Halkın Gazetesi BİRGÜN – 29.01.2010)