Archive for the ‘Spor’ Category

‘neredeydik , neredeyiz , nereye..’

‘babam ve annem okuma yazma bilmiyordu.. benim üniversite okumam için çok çalıştılar.. 15 yaşında hayata başladım.. 5 kardeştik.. 15 yaşında aileme bakan bir kişiydim.. ortaokulda mahalle arasında oynarken , büyüklerin baskısıyla kaleye geçtim.. 24 yıl kaleciliği sevmeyerek yaptım..

ben o zaman fakir bir ailenin çocuğu olarak , denizde yüzüyordum , kumsalda geziyordum , özgürdüm , organik meyve yiyordum.. bugün ekonomik durumu iyi olan bir baba olarak çocuğumu yüzmeye götüremiyorum , organik meyve yediremiyorum..

ben hiç kaleci eldiveni giymedim.. zonguldak maden işçilerinin eldivenleriyle toprak sahada antrenman yapıyordum. eskiden fakirler oynuyordu , zenginler seyrediyordu.. yani açlar oynarken , toklar seyrediyordu.. şimdi ise toklar ve zenginler oynuyor , fakirler seyrediyor..

sadece sonuçsal kaygı ve ekonomik beklenti var.. o zaman olmaz.. eskiden yokluktan çıkarırken , şimdi eskisi gibi başarılı sporcular çıkaramıyoruz..’

ŞENOL GÜNEŞ

Türkiye Spor Yazarları Derneği’nde yaptığı konuşmadan..

(Daha fazlası ve başka yazılar için : Express , sayı 116 , Ocak 2011..)

livorno ve empoli’ye bin selam olsun.

livorno ve empoli’ye bin selam olsun..

italyan futbol kulübü livorno yine insanlığın yanında , direnişin yanında yer aldığını eylemli bir şekilde gösterdi.. empoli kulübü taraftarları da benzer bir eylemle gönüllerde yer aldı..

afganistan’da öldürülen italyan askerleri için futbol federasyonunun tüm spor müsabakalarında 1 dakikalık saygı duruşunda bulunulması kararına karşı livorno ve empoli taraftarları saygı duruşunda bulunmayarak tezahürata devam ettiler..

futbol federasyonu da bu insani eyleme anında karşlık vererek iki takıma 20bin euro para cezası verdi.. ama bilmiyorlar ki o cezaları vız gelir tırıs gider..

livorno futbol kulübü taraftar grubu işçi sınıfının çoğunluğu oluşturduğu bir taraftar grubu olması ve antifaşistliğiyle biliniyor.. endüstriyel futbol sanayisine karşı yıllardır mücadele eden livorno kulübünün taraftar grubu geçtiğimiz yıllarda da sayısız anti-faşist ve anti-emperyalist gösterilerde bulunmuştu.. italyan askerlerinin işgal gücü olarak bulunduğu ırak’ın nasıriye kentinde verdiği en büyük kayıplardan sonra bile ‘on , yüz , bin daha fazla nasıriye’ tezahüratları statları inletmişti..

geçtiğimiz yıl adana demirspor’la sezon açılışında maç yapmak üzere adana’ya gelen livorno takımı geçen sezon serie a ‘dan ikinci lig olan serie b’ye düşmesine rağmen endüstriyel futbola karşı bayrağı yukarılara doğru taşımaya devam ediyor..

Crockett..

‘çaya , çorbaya , adaya , modaya limon..’ – ‘HALO DAYI’

‘kadehim doluysa boşaltan ben, kadehim boşsa dolduran yine ben..’

William IRISH (‘The Bride Wore Black’ – F. TRUFFAUT)

dünya kupası bitti sonunda ve o zulmeden ‘vuvuzela’ mıdır nedir adı o zımbırtının sesi kesildi.. yırttık yani.. o neydi öyle ya.. evde maç izlerken annem her gün gelip televizyonda arıza mı var diye sorup duruyordu.. bitti , bitti artık.. arı vızıltısı da değil , dünyadaki tüm arı kovanları sanki statlara doluşmuştu.. ayrıca o kafası her daim bizden güzel top ‘jabulani’den de kurtulduk.. serseri mayından beter düştü mü yere nereye gideceği belli değil.. kesin içi hava değil alkol doluydu , kafasını kırmışlardı jabulani denen topun..

fitbol afyondur , çağımızın mükemmel kafa buldurucusu , kafayı kaybettiricisidir.. hem de günah değildir bildiğim kadar hiçbir yerde.. bunları kabul ediyorum fakat bizim gibi kafası güzel arkadaşlara pek etkisi olmuyor eğlenmek , kafamızı boşaltmak dışında.. bu yüzden topluca maç izlemenin hastasıyız.. dün akşam final maçının sadece uzatmalarını izleyebildim çünkü ‘reis’ ve ‘serdar’la kafaları yumuşatıyorduk.. adam başı ikişer kasa birayı afiyetle tarihe ve mideye gömdük.. bu yüzden ziftlenmeyi bıraktığımızda ancak maçın uzatmalarına yetiştik..

final maçında ve turnuva boyunca gönlüm portakallardan yanaydı.. ama olmadı azgın boğalar ispanyollar aldı maçı son dakikada.. o biraz tesellimiz oldu.. ne de olsa ‘halo dayımızın’ dediği gibi ispanyollar da ‘arkadişimiz , hepsi arkidişimiz ve kanımız aynı yere akıyor..’ kanımız aynı yere akıyor derken futbolu afyon olarak kullanan ve 3f si (futbol fado fiesta , kimisi de 3s der , buna girmeyelim koparız , dağıtırız ) ile tüm faşistlerin taptığı ispanyol diktatörü franco’yla alakamız yok tabi.. dünkü maçtan hafızalarda kalacak olan sneijder’in gözyaşları ve iki şey daha : ispanyol ve hollandalı seyirciler yan yana , omuz omuza maçı izledi ve yan yana gülüp , ağladılar ve ikinci güzel şey ise ispanya kupayı aldıktan sonra sahaya inen ispanyol futbolcular kupayla sahaya indiklerinde iki sıraya ayrılmış hollandalı futbolcular hem ellerini sıktılar hem de alkışladırlar.. her şeyin top , başarı , futbol , skor olmadığını gösterdiler , herkese örnek olur umarım..

neyse bir dünya kupasını daha kapattık , halbuki daha dün gibi başlamıştı ve hiç bitmeyecek gibiydi.. uzun süre sohbetlere meze olur.. epeyi malzeme çıktı dünya kupasında.. mesela alın size ‘dayı’mızla ilgili yakın zamanda yaşanmış komik bir anekdot dünya kupasından..

‘dayı’ , ‘abidin dayı’ , ‘ciğerim’ , bir urfalı ahbabımız ve ben kadıköy’de yıllardır takıldığımız bir mekanda oturmuş dünya kupası maçı izleme ayağına ziftlenip içiyoruz.. maç ‘almanya-arjantin’ maçı.. ben ve ‘abidin dayı’ hariç herkes arjantin’i tutuyor.. che hayranı , che dövmeli , castro’nun yakın arkadaşı ve fahri kübalı maradona’ya rağmen nedense ben almanya’yı tutuyorum.. her zaman olan kılçıklığımdan değil ama.. o sırada mekanda var yirmi kişi , aralarında ‘abidin dayı’yla birlikte almanya’yı tutan iki kişiden biriyim.. benimkisi belki de alman oyuncu philip lahm’a olan ‘aşkımdandır’..

her neyse aşklara meşklere girmeyeyim , maçı almanya’nın baştan zaten kopardığı açıkça belli olunca ben televizyona arkamı dönüp urfalı ahbabımızla kadehleri bir ileri iki geri seri şekilde tokuşturup havadan sudan konuşurken baktım ‘dayı’ yerinde duramıyor , kıpır kıpır , spikerin her sesi yükselişinde ayağa fırlıyor ‘dayı’.. bir ara ‘dayı’ bana dönüp sırtıma sağlam bir yumruk indirip ‘arjantin bastırıyor , geliyor goller’ diyince arkamı döndüm televizyona baktım fakat yine almanya atak üstüne atak yapıyor.. gülümsedim.. o sırada ‘dayı’ öyle bir ‘yuh’ çekti ki döndüm baktım tekrar televizyona almanya yine yüzde yüzlük gol kaçırmış ama ‘dayı’ bir bağırıyor ki sormayın : ‘allah belanızı versin bu golü atamayacaksanız da almanya’yı nasıl yeneceksiniz.. al şu kazmayı oyundan maradona daha ne duruyorsun’ diyince yenilgiden dolayı sinirli olan herkes ve abidin dayı , ben gülmekten yıkıldık yerlere.. meğer dayı maçı takip etmeye başladığı andan itibaren almanya’yı , arjantin diye izliyormuş.. kaç dakika güldük bilmiyorum ama ‘dayı’ bize küfür edip yandaki kahveye kaçtı , bir iki el kağıt oynayıp ikinci yarının ortalarında çaktırmadan yanımıza geldi.. fakat maç bitene kadar maçla ilgili tepki vermedi.. ‘dayı’ sen bizim her şeyimizsin..

Crockett..

KARA DERYALARDA BİR FENERSİN.. – VAMOS BIEN

İlgilenenler için : VAMOS BIEN MANİFESTOSU..

‘neden vamosbien’liyiz?

çünkü fenerbahçeliyiz !

bütün fenerbahçe’lilerin ortak noktası bir oyun olarak futbolu ve diğer spor dallarını sevmeleri ile sarı-lacivert renklere duydukları aşktır.

peki ama neden vamos bien’liyiz ? neden ayrı bir platform içindeyiz?

çünkü:

vamos bien’li eşitlikten yanadır, hayatın her alanında olduğu gibi tribünlerde de hiyerarşiye karşıdır. vamos bien’li sarı-lacivert renk aşkıyla örgütlenmiş bütün taraftar gruplarını kardeş olarak görür.

vamos bien’li adaletten yanadır, haksızlığa boyun eğmeyendir. isyancıdır… haram zaferler yerine helal üzüntüleri tercih edendir.

vamos bien’li paraya değil emeğe ve yeteneğe itibar eder. bu nedenle en pahalı olanı değil en iyi performans sergileyeni sahada terini son damlasına kadar akıtanı tercih eder.

vamos bien’li yalan haberle, yaygarayla, kavga, gürültüyle prim yapmaya çalışan, çıkar odaklarıyla işbirliği halinde kulüplerin içini karıştıran ya da onları yönetmeye çalışan medyaya ve medya mensuplarına karşıdır.

vamos bien’li tribünde şiddete karşıdır. futbolun dostça rekabet olduğunu bilen vamos bien’li, toplumun liselerden başlayıp her alanına yayılan şiddetin gerçek nedenlerine eğilmeyip her konuda “bir terör” başlığı yaratma meraklılarına karşı olduğu gibi gündelik hayatın şiddetini tribünlere taşımak isteyenlere de karşıdır.

vamos bien’li cinsiyetçiliğe karşıdır. kadınların da en az erkekler kadar takımını destekleme hakkını kabul eder. kadınları tribünden uzaklaştıran her tür eylemin ve söylemin karşısındadır. bu nedenle kadınları ve eşcinselleri aşağılayan her tür küfürün edilmesine karşıdır.
vamos bien’li ırkçılığa ve şovenizme karşıdır. bu nedenle türkiye’deki siyahi futbolcuların “türkiye’de tribünlerde ırkçılık yok” yanılsamalarına, diyarbakırspor ile yapılan her maçın kürtleri, trabzon ya da karadeniz takımları ile yapılan maçların lazları, eskişehirspor ile yapılanların tatarları, fransız takımları ile yapılanların ermenileri, yunan takımları ile yapılanların rumları aşağılama ve hakaret vesilesi olmasına karşıdır.

vamos bien’li yoksulların dışlanmasına, yıllarını tribünden fenerbahçe’sini ya da kendi kulübünü izlemeye ayırmış on binlerin pahalı bilet politikalarıyla tribünlerin dışında bırakılmasına karşıdır. aynı zamanda stada gelme olanağı bulamayan onbinlerin kendi sevdikleri takımı paralı kanallar aracılığıyla seyretmek zorunda bırakılmasına da karşıdır. vamos bien’li bütün spor karşılaşmalarının kamuya açık kanallarda gösterilmesini savunur.

vamos bien’li “izleyici”, “seyirci” ya da “müşteri” olmaya karşıdır. vamos bien’li taraftardır ve taraftar kültürünü yaşatmak isteyen herkesin yanındadır. bu nedenle vamos bien’li en önemli değer olarak gördüğü takım formasının üzerinde özel şirketlerin reklamının alınmasına karşıdır.

vamos bien’li sponsorluk adı altında takımının isminin başına, sonuna, ortasına özel şirket isimlerinin konulmasına karşıdır. sponsorluktan elde edilecek gelirin kulüp yönetimi, taraftar işbirliği içinde farklı kaynaklar yaratılarak çözümlenmesi gerektiğini savunur.

vamos bien’li taraftarların stadı bayram yerine çevirdikleri, sevdikleri renkleri destekledikleri, kendilerini ifade ettikleri pankart ve bayrakların asılmasına engel olan ve bu alanları reklam panolarıyla dolduran mülki amirliklere, özel şirketlere ve yönetimlere karşıdır.

vamos bien’li stada bayrak sopası sokulmamasına, deplasman seyircisi olmanın eziyet olmasına, stada deplasman seyircisinin alınmamasına, deplasman seyircisine uygulanan fahiş bilet fiyatlarına, karşıdır.

vamos bien’li tribüne güvenlik gerekçesiyle giren ama daha büyük bir güvensizlik ortamı yaratan polisin copuna, kalkanına, biber gazına, gaz bombasına, silahına, kelepçesine, saldırgan tutumuna karşıdır.

vamos bien’li merkezi hükümetin, mülki amirliklerin, yerel yönetimlerin, özel sermayenin çeşitli şirket gruplarının kendi çıkarları doğrultusunda başta futbol olmak üzere sporu kullanmalarına karşıdır.

vamos bien’li hangi kulüp olursa olsun karaborsayı teşvik ve organize edenlere ya da kulüp yönetimleri içinde bu yolla iktidar arayanlara, bu nedenle tribünlerde desteklenen şovenist mafyatik örgütlenmelere karşıdır.

çünkü;

vamos bien enternasyonalisttir, sarı-lacivert renge gönül veren herkestir. lefter küçükandonyanis’dir, can bartu’dur, karnik aslanyan’dır, didi’dir, dadcu’dur, rapaiç’dir, revivo’dur, rıdvan’dır, aykut’tur, pierre van hooijdonk’dur, alex de souza’dır, tuncay’dır, anelka’dır, appiah’dır ve adlarını sayamadığımız onlarca kişidir. bu futbolcular milliyetleriyle değil futbol ülkesinin insanları olmasıyla kalbimizde taht kurmuştur. bu nedenle fenerbahçe türktür, lazdır, kürttür, çerkezdir, ermenidir, rumdur, yahudidir, brezilyalıdır, sırptır, bosnalıdır, isveçlidir kısaca halkların kardeşliğidir!…

vamos bien’li özgürdür, kimseye itaat ve biat etmez! özgür düşüncesiyle kararını verir. bu nedenle vamos bien’li katılımcı demokrasiyi destekler. her fenerbahçe taraftarının kongre üyesi olmasının ve yönetime aday olmasının koşullarının yaratılmasını destekler.

vamos bien’li emekten yanadır. türkiye’de futbolcuların sadece üç büyüklerde oynayanlardan ibaret olmadığını, çeşitli liglerde binlerce futbolcunun bu meslekten ekmek yediğini bilir. bu nedenle bu futbolcuların menajerler ve kulüp yönetimlerinin elinde bir köle gibi kullanılmasına karşıdır. vamos bien’li bütün futbol emekçilerinin örgütleneceği bir sendikal yapıyı destekler. profesyonel futbolcular derneği’nin aktif hale getirilip, gerçek anlamda futbolcuları temsil etmesi gerektiğini savunur.

vamos bien’li demokrattır. spor aleminin taraftar, sporcu, teknik yönetim, idari yönetim olarak bir bütün olduğunu bilir. bu nedenle başta milyonlarca liralık bir bütçeye sahip olan futbol federasyonu olmak üzere spor federasyonlarının siyaset, mafya ve çıkar gruplarının rant alanı olmasına karşıdır. vamos bien’li milyonlarca insanı ilgilendiren sporları yöneten federasyonların genel kurulunun spor dünyasının bileşenlerinin en demokratik biçimde temsiline imkan verilecek tarzda değişmesinden yanadır.

vamos bien’li çevreye duyarlıdır. spor kompleksi ve kulüp yardımı adı altında şehrin halk ve kent sağlığı açısından en güzel yerlerinin (seyrantepe, riva vs.) spekülasyona açılmasına buraların birer rant alanı olmasına karşıdır. vamos bien’li doğa ile uyumlu yapılan spor mekanlarını destekler.

vamos bien’li sadece futbolun değil tüm diğer amatör sporların da desteklenmesinden yanadır.

vamos bien’li tüm toplumun spor yarışmalarını izleyebileceği olanakların yaratılmasının yanı sıra tüm toplumun spor yapabileceği ortam ve olanaklarının yaratılmasından yanadır.

vamos bien’li sporun milliyetçiliğin besleneceği bir ortam değil uluslararası kardeşliğin pekiştirileceği bir ortam olmasını savunur.’

(ayrıntılı bilgi için : www.vamosbien.net )

Lionel Messi

24 haziran 1987′ de Arjantin’in Rosario kentinde doğan Lionel Andreas Messi’nin yerden yüksekligi 1 metre 69 santimetreye ulaşıyor, ağırlığı ise 63 kiloya varıyor.

Messi henüz 13 yaşındayken, ayda 900 dolara patlayan hormon tedavisi için üç kardeşi ve anne babası ile beraber ispanya Barcelona’ya taşınmışlardır . 1990’lar Arjantin’de malî yetersizliğin kol gezdiği bir dönem.

Barcelona’da katıldığı ilk deneme calışmasında, altyapı sorumlularını kendisine hayran bırkan Messi, 2000’den itibaren Barcelona “B” takımında forma giyer, 2004/2005 mevsiminde de “A” takıma alınır . 16 ekim 2004’te oynanan Barcelona derbisinde oyuna sonradan alınan Messi Primera Division’da ilk kez sahaya adım atar.

Messi, Eylül 2005’te barcelona ile sözlesmesini 2014 yılına kadar uzatır ve aynı ay içinde ispanya vatandaşlığını da elde eder ve aynı ay içinde Messi’nin bonservis fiyatı 150 milyon avro olarak tesbit edilir. 

Daha sonra Barcelona ile olan sözleşmesi 2016’ya kadar uzatılmış, serbest kalma bedeli de 150 milyon euro’dan 250 milyon euro’ya çıkatılmılştır.

Bu adamı izleyince dünyadaki diğer futbolcuları evrenin en gereksiz varlıkları olarak görüyorum, Messi için ise gerçekten söyleyecek kelime bulamıyorum . Messi varsa gerisi teferruattır!”

BLACKHAWK

QPR

Bu yazıyı bu site için yazan sevgili dostum Altan ‘ a teşekkürlerimle , Daha fazlasi için http://pubyuvadir.blogspot.com  adresini ziyaret edebilirsiniz .

Bazen , yani bazı zamanlar , pek sık değil aslında , arada sırada da diyebilirim …

Ne anlatacağımı unuttum . Neyse , her zaman anlatacak şeyler vardır .

Elimde ufak bir çanta Kadıköy’de Martı birahanesinde oturmuş hafta içi oynanan İtalya Kupası maçlarından birini izliyordum . İnter ve rakibi . San Siro’da oynanıyordu ve maçı yayınlayan televizyonun yönetmeni maçtan çok yedek kulübesini göstermiyordu . Çünkü artist Maurinho o sıralarda Londra’da şebek suratlı Rus milyoner ile votka içmekle meşguldü . İnter’in başında ise şu sıralarda Manchester’da araplarla hurma yiyen Manchini vardı . Globalizm …

 İtalyan takımları özellikle birbirleriyle oynarken hiç çekilmiyorlar . Ama karşı takım mesela bir Hollanda veya İspanyol takımı ise , o güzelim hücumcu takımı iki kontra atakla nasıl yendiklerini zevkle izleyebilirsiniz . Ve maç sonunda rakibin suratında binlerce yıllık insan medeniyetinin en tanıdık ifadesini görebilirsiniz , çaresizlik … Tıpkı tam o sırada benim suratımda görebileceğiniz gibi . Eğer bir gün yanında bir el valiziyle gecenin bir yarısı birahanede yalnız oturan bir adam görürseniz ona yapabileceğiniz en büyük iyilik , çekip gitmek ve onu daha da yalnız bırakmaktır . Bırakın soğanlar pembeleşinceye kadar kavrulsun .

Sonra ,

Islak bir kaldırımda sabaha karşı sarhoş bir şekilde otururken anladım ki , giden kadınlar gitmişlerdi ve şimdi havada , takip edip kaynağını bulmam gereken bir kokoreç kokusu vardı . Çantamı alıp biraz önce kafamı dayadığım eski Ford’un tamponundan destek alarak kalktım . Yine biz bizeydik , sokak köpekleri , kokoreççiler , taksiciler …

Zamanla değişen sadece saç telleri ve antrenörler ise ,
Yeni hikayeler anlatmak gereksizdir .
Cam kavanozlarda saklanıp peri masallarına inananlar ,
Unutmayın hayal kırıklığı kutsaldır .