“Lili Brik’e Mektuplar..”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“lilik,

kolya’nın yanında cevap veremediğim için şimdi yazıyorum.. hemen yazmalıyım ki, sonradan sevincim olup biteni anlamamı engellemesin..

mektubun bana, şöyle ya da böyle güvenmeye cesaret edemediğim, etmek de istemediğim umutlar veriyor; çünkü bana karşı takındığın eski tutuma bakarak yapılacak her türlü hesap yanlış olur, yeni bir tutumsa ancak beni şu andaki kişiliğimle görmeyi öğrendiğin zaman doğabilir..

benim o değersiz mektuplarımı da hesaba katmamalısın, katamazsın, çünkü ortak yaşamımızla (böyle bir şey varsa tabii) ilgili kararları ancak 28 şubata doğru vermeliyim, verebilirim.. bu dediğim yüzde yüz doğrudur, çünkü yaşamımızla ilgili kesin bir karara hemen şimdi varabilme hak ve olanağına sahip bulunsaydım, bu kararın doğruluğunu sana gösterip inandırabilseydim, soruyu bana bugün sorar, karşılığını da yine bugün verirdin.. ve ben, bir anda mutlu bir adam olur çıkardım.. bu düşünce de çökerse, bunca iğrençliğe dayanmak gerektiği konusundaki güç ve inancımı yitirirdim..

küçük bir çocuğun şiirsel öfkesiyle saldırdım mektubuna..

yalnız şunu bilmelisin ki, 28 şubatta, yepyeni bir adamla karşılaşacaksın.. onunla senin arandaki her şey geçmiş kuramlara göre değil, 28’inden sonra uygulanacak yeni tutuma, ‘edimler’e, senin ve onun edimlerine göre biçimlenecek..

bu mektubu sana yazmak zorundayım, çünkü şu anda, senden ayrılalı beri görmediğim kadar şiddetli bir sinir bunalımı geçirmekteyim..

seni nasıl sevdiğimi, bu mektubu hangi duygularla kaleme aldığımı anlayacaksın..

bir zamanlar epey sevimli, neşeli bir oğlan olduğumu işittiğin biriyle yapacağın serüven dolu, küçük bir gezintiden korkmazsan, yaz, hemen iki satır yaz bana..

yalvarıyor, dört gözle bekliyorum.. kapıda, ‘anuşka’yla göndereceğin iki satırı bekliyorum.. senden karşılık almadan yaşayamam.. seni tehlikeli bir arkadaşlığa karşı ‘uyaran’ can sıkıcı bir ahbaba cevap verir gibi yaz bana : ‘hadi oradan, üstünüze görev değil bu sizin : ben bu işten hoşlanıyorum..’

büyük bir ihtiyaç duyduğum zaman yazabilmeme izin vermiştin, o büyük ihtiyaç şimdi belirdi işte..

kendi kendine : ‘iyi ama, neden hâlâ mektup yazıyor, her şey açık seçik ortada diyebilirsin.. böyle bir şey düşünürsen, durum iyi demektir.. başın bunca kalabalıkken yazdığım için bağışla beni : mektubumun sinirliyken, hayal gücüne dayanılarak yazılmasını istemedim.. yarınsa, öyle olacaktı.. ömrümün en ciddi mektubu bu.. mektup değil ‘yaşamın’ ta kendisi..

bütün varlığımla yalnız serçe parmağını sıkarım..”

 

ÇEN (Mayakovski..)

 

‘bundan sonraki mektup, daha şimdiden, 27’sindeki bir adamın mektubu olacak..’

(moskova, ocak başı, 1923)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“sevdiğim, sevgili lilionok,

bundan böyle sana geceleyin mektup yazmayı ya da seninle ilgili şeyler yapmayı kesin olarak yasakladım kendime.. o saatlerde hep azıcık çılgın oluyorum çünkü..

senden aldığım iki satırlık mektuptan sonra, bende bir ‘gevşeme’ belirdi, şimdi artık oturup sakin sakin yazabilirim sana ve yazmak da istiyorum..

buluşmalarımız sırasında, kafam benim değil sanki, kendi kendimden tiksiniyorum..

ayrıca, bunun bana zarar verdiğini de biliyorum.. bu durumda hiçbir işe yaramadığımı, kimseye yararım dokunmadığını anlıyorsun sanırım..

korkma, yavrum.. bir daha öyle olmayacağım.. eğer öyleysem, senin o minik gözlerine görünmemeye çalışacağım..

bir şey daha var : senden zorla sevgi dolu sözcükler koparmaya çalışırsam, sakın korkma benim minik güneşim.. onları özellikle ben dertlenmeyeyim diye yazdığını biliyorum.. onlara dayanarak hayal kurmuyor, senin yönünden herhangi bir ‘bağlanma’ uydurmuyor, onlar aracılığıyla bir sonuca varmayı ummuyorum..

üzme kendini, rahatına bak.. günün birinde beni yine bütün sözleşmelerin dışında, bütün o garipliklerimden arınmış olarak beğenirsin belki..

başın üstüne yemin ederim ki, bütün kıskançlıklarıma rağmen, onlarla birlikte, şen ve esen olduğunu öğrendiğim zaman büyük bir mutluluk duyuyorum..

bu mektuplardan ötürü fazla azarlama beni..

seni ve küçük kuşları öperim..”

 

Senin ÇEN’in..’ (Mayakovski..)

(Moskova, Ocak ortası, 1923..) 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“benim canım lilionok’um, sevgilim, sevgili güneşçiğim.

şu salak ‘liovka’ dün, benim o boktan sinirlerimle ilgili öyküler anlatıp canını sıktı galiba (inşallah ‘galiba’dır).. sen neşeli olmaya bak.. sen neşeli olursan, ben de olurum.. beş para etmeyen , incir çekirdeğini doldurmaz şeyler bunar… bugün, azıcık üzgün olduğunu öğrendim.. yapma, ‘luçik’ yapma..

eğitilmiş bir adamın, sensiz yaşayamayacağını anlıyorsundur sanırım.. ama bu adamın seni görebilme konusunda ufacık umudu varda, çocuk gibi sevinir, ayakları yerden kesilir.. azıcık gülesin diye, bunun on katı bir armağan verebilirim sana..

beş küçük mektubun var bende, ölesiye seviyorum onları, yalnız en sonuncu, hani şu üstünde ‘teşekkür ederim, volossik’ yazılı olan beni üzüyor, öbürlerinde birkaç cümle daha var, bunun için de onları yeğliyorum..

benim bu sersemce mektuplarım seni pek çok kızdırmıyor demek.. kızdırıyorlarsa bile kızma, en büyük sevincim onlar çünkü..

her yere seninle gidiyor, her yazdığımı seninle yazıyor, senin o yumuşacık adını söyleye söyleye uyuyorum ve bu hep böyle..

kuduz bir köpek tarafından ısırılmaktan korkmazsan, öperim seni..”

 

Senin ÇEN’in (Mayakovski..)

ya da Oscar Wilde,

ya da Cillon mahpusunun ta kendisi..’

 

‘parmaklıkları ardında –

zindanımsın, – bir deri bir kemik.. (bir deri bir kemik kalan benim, ama gerektiğinde, senin için palazlanırım..)

hep beni sev, beni düşün.. ‘çapraz gaga’yı öp benim yerime.. uslu durmasını söyle – bak, ben nasıl uslu oturuyorum..’

(Moskova, okuma hapishanesi,19.01.1923..)

“LİLİ BRİK’e MEKTUPLAR..” , VLADİMİR MAYAKOVSKİ, Çeviri : BERTAN ONARAN, DE Yayınevi,232 Sayfa, Ekim 1970..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.