‘güç, zayıflıktan nefret eder çünkü zayıflık güçlünün zaaflarını yüzüne vurur..’

‘aşk hem gelişmek için ihtiyacımız olan hem de asla başaramayacağımız bir şeydir.. tek umudumuz zamanla daha başarılı başarısızlar olmamızdır ama bu da neticede yeterince iyi olmayabilir elbette..’

..

“midgley’e göre ‘kötülüklerin çoğu tembellik, korku, pintilik ve açgözlülük gibi sessiz, saygıdeğer ve şiddetten uzak sebeplerle yapılır..’ bu kitabın algıladığı anlamdaki kötülük, söz konusu sebepler kadar ahlaksız ve şeytani değildir.. genellikle korkmamız gereken kötülük değil sıradan bencillik ve hırstır.. korkunç eylemlerin sahipleri her zaman korkunç kişiler değildir.. ‘cia’ işkencecileri kesinlikle iyi birer koca ve baba olabilir.. sezar’ın etraftaki bütün kabileleri dize getirdiği söylense de askeri katliamlardan aslında hiç kimse tek başına sorumlu değildir.. yaşlıların emeklilik fonlarını hortumlayan veya gezegenin tamamını kirleten kişiler de genellikle iş iştir diyen yumuşak başlı bireylerdir.. meselenin özünün böyle olmasına sevinmeliyiz.. zira çoğu kötülük kurumsaldır.. bireylerin kötü niyetli eylemlerinin değil de menfaatlerin ve insanlardan bağımsız işlemlerin ürünüdür kötülük.. bu işleyişi kesinlikle hafife almamalıyız ama komplo diye bir şeyin varlığını da reddetmemeliyiz.. şu bir gerçektir ki kötü niyetli bazı insanlar, günümüzde artık sigara içmenin yasak olduğu odalarda buluşup kötülükler planlamaktadırlar.. öte yandan bu kötülükler belli sistemlerin ürünüdürler..

kötülük türlerinin çoğu toplumsal sistemlerimizin içine işlemiştir ve bu sistemlere hizmet eden bireyler yaptıklarının ciddiyetinin farkında olmayabilirler.. öte yandan bu insanların tarihin elinde basit birer kukla olduğunu söyleyemeyiz.. ‘noam chomsky’nin bir zamanlar dediği gibi entelektüellerin politik otoriteye meselelerin iç yüzünü göstermesine gerek yoktur çünkü otorite gerçeği zaten bilir.. entelektüeller topluma gerçeği gösterseler bile, iğrenç siyasi eylemlere imza atan pek çok birey, duyarlı ve vicdanlı insanlardır; bu insanlar devlete, şirkete, tanrıya veya özgür dünya’nın geleceğine -kimi sağcı amerikalılar için bütün bu kavramlar neredeyse aynı anlama gelir- cansiperane hizmet ettiklerini düşünürler.. ‘john le carré’ın gizli ajanları gibi, haysiyetsiz davranışlarının tatsız ama gerekli olduğuna inanırlar.. bir insanın tırnaklarını kerpetenle sökmek, ideal bir dünyada yapacakları şey değildir.. tırnak söken işkencecilerin ve daha kötüsü onlara bu işi verenlerin, yaptıkları ve söyledikleri arasında ciddi bir çelişki görmeksizin ahlaki değerlerden bahsedebilmelerinin bir sebebi işte budur.. ahlaki değerlere samimiyetle inanıyor olabilirler ama o değerlerle ticari ve politik gerçekleri başka dünyalara aittir.. ve bu iki dünyanın kesişmeleri gerekmemektedir onlar için.. siniklerin dediği gibi din gündelik gerçeklerle çelişmeye başladığında, dinden vazgeçme zamanı gelmiştir..

bu durumda söz konusu yanlış bilinç müteşekkir olmamız gereken bir şeydir.. korkunç şeyler yapan insanlar yaptıklarının en azından kısmen farkında olmasalardı, onların gerçek anlamda, içten gelen bir kötülüğe sahip olduklarını düşünmek zorunda kalacaktık.. ve bu da onların, şu an sahip olduğumuzdan daha iyi bir toplumsal düzen kurma hakkına ve yetisine sahip olup olmadıkları meselesini gündeme getirebilirdi.. marx ve engels ideoloji kavramını radikal bir politik düzeni makul göstermek için kullanmamışlardır ama buna rağmen ikisi arasında bir ilişki vardır.. insanların içinde oldukları sistem tarafından güçlü bir şekilde şartlandırılmış olmaları gerçeği, politik değişime engel olmaktadır.. ancak bu gerçek onların, politik kefarete uzak olduklarını söyleyerek ıskarta edilmelerini gerektirmez.. hümanistler bu tür insanlar için, ironik bir şekilde, yanlış bir bilinç geliştirmişlerdir.. eğer başkalarını sakat bırakan ya da sömüren insanlar aslında ne yaptıklarının farkında değillerse, incil’den meşhur bir ifadeyle söylersek, bu durumda şüphesiz ahlaken vasattırlar, büsbütün kötü değillerdir.. yaptıkları şeyin ciddiyetinin sadece kısmen farkında olsalar bile ya da yaptıklarının tam olarak farkında olmalarına rağmen onurlu bir dava için vazgeçilmez olduğunu düşünseler bile belki de hümanistlerin sandıkları kadar hoş görülü değillerdir.. ‘belki’ diyorum çünkü ‘stalin’ ve ‘mao’ onurlu bir amaç diye niteledikleri bir şey için katliamlar yaptılar ve ‘stalin’ ve ‘mao’yu da hoş göreceksek, kimi görmeyeceğimizi kestirmek zor..

kötülük eylemlerinin çoğunun yanlış düşünme, ağır basan çıkarlar ve tarihsel güçlerden kaynaklandığı doğru olmasaydı, çok daha korkunç bir durumla karşı karşıya kalırdı.. insan ırkının yaşamını sürdürmeye hakkı olmadığını düşünmek zorunda kalabilirdik.. ‘schopenhauer’ insan yaşamını korumaya değer bulan herkesin derin bir yanılgı içinde bulunduğunu söylüyor.. ona göre insan yaşamı uğraşmaya değmezdir çünkü sadece ‘anlık tatmin, ihtiyaçlardan kaynaklanan kısa süreli keyif, yoğun ve uzun süren acı, süreli mücadele’den ibarettir, ‘bellum omnium, her şey hem av , hem avcıdır.. yokluk, ihtiyaç, endişe, feryat ve uluma insaecula saeculorum veya yerkabuğu bir kez daha çatlayana kadar devam edecektir..”

TERRY EAGLETON

“KÖTÜLÜK ÜZERİNE BİR DENEME..” , TERRY EAGLETON, Çeviri : ŞENOL BEZCİ, İLETİŞİM Yayınları, 2011, 143 Sayfa..’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.