Medeniyet Yavrum Medeniyet!

Modernizm Yavrum Modernizm.

Modernizm ya da çağımızın kağnısı.

“Onların” dışındaki insanların tamamını medeniyet mağduru haline getirdiler. Dünya çapında kıçı kırık demokrasi inşaatı devam ederken, “modernizm mi demokrasiden çıkar, demokrasimi modernizmden,” tartışmaları yapıldı kapandı veyahut yapılamadan unutuldu gitti.

Alternatif intihar yöntemleri bulan insan artık acı çekmeden ölebiliyor. Bu iyi!

Sylvia Plath sabah saatlerinde iki çocuğu için sütlerini hazırlamış, atıştıracak bir şeyler koymuş ve mutfağa gidip kapıyı ıslak havlularla kapatmış, sonrasında gaz ocağını açıp kafasını içine sokarak intiharını başarılı şekilde gerçekleştirmiştir. Anna Sexton’da bu ölümün ardından şiirinde “niye benden önce” diye “tıs”lamıştır. 1950’lerin ikinci yarısından sonra Amerika’nın önde gelen şairleri arasına giren bu iki kadın intihar ederek dünyanın boktan ve katlanılmaz bir yer haline geldiğini, “siz takılın bize eyvallah” diyerek, tanrının verdiği bedene teröristçe yaklaşıp, kendi yollarını çizmişlerdir.      

Bir alternatif yol olarak intihar etmenin, kapitalizmin çarkları arasında sucuk olmaktan daha iyi olduğunu düşünenlerdenim. Çulsuzlara, vahşi şefkatiyle yaklaşan dünya sistemi “zengin olmanın yollarını” gösteriyor. Ama pek fazla şans tanıdığını düşünmüyorum. İş yapalım diye yola çıkıp küçük bir dükkân açtıktan sonra iş yapamama ihtimali, sadece iş yapacak adamın beceriksizliğiyle alakalı değil. Ondan daha büyük ve şişman adamlar dünyada hem daha fazla yer kaplıyorlar, hem de holdingleri hem enine hem de fezaya daha fazla uzanıyor. İşte biz o şişmanlara oligarşi diyoruz. Onlar sanatın kraliyetler gölgesinde gelişip olgunlaştığını çok iyi bilirler, onlar kitapevleri açarak türlü çeşitli yazarlara para akıtırlar, onlara yakınlaşma çabası içinde olan insanların sayısı azımsanamayacak kadar çok. Ama sonuçta sanatında bir iş olduğunu düşünürsek, “medeni şekilde iş yapıyorlar doğru.”

Şairin İntiharı

Memesi olanın bir sıfır önde olduğu sektörlerden biri olarak şair kabilesi geliyor. Ahkâm kesmeyi seven ve her boku bilen insanların toplandığı esnek çalışma saatleriyle, histerik duruşlarıyla “hayatı bilmiyorsunuz lan” diye haykırıyorlar. Yine medeni şekilde!

Kendini öldürecekmiş gibi yazan ama makyajsız dışarı çıkmaya korkan, hayatında belki hiç ter kokmamış hatta terlemenin nasıl bir uygunsuzluk olduğunu düşünen kadın şairler tanıyorum. Hala yaşıyorlar ve benden sonra geberecekler. Bunları adım gibi biliyorum. Modernize tugaylar halinde sanatın yanında yer alan insanlar da var. Onlarında, başkasının acısını görmekten zevk alan bir sirus kabilesi olduğunu düşünüyorum. Hâlbuki gözlerini açıp mahallesinde geri dönüşüm işçilerine biraz baksalar ne iyi olur! Öyle güzel boyunları var ki çöpe kafayı sokup, eliyle pet şişeleri nasıl bir açıyla yakalıyorlar bilemezsiniz! Siliokolis işçilerinin akciğerleri inanın dehşet verici ama sizinkiler marka slim sigaralar yüzünden çok daha temiz ve check-up’nızın tarihi aksadığında bile kendinize düşman oluyorsunuz. “Ah aptal kafa!”

Barlardan kafasını kaldırıp dünyaya bakamaz halde içen, hatta geçen ay Kadıköy’de bıçaklanan yedi yurttaş için “kardeşlerimiz için içiyoruz” eylemiyle içmenin öküzce nerelere taşındığını gördük. Aralarında şair kafilesi de vardı. Bu insanlar ne yaptılar peki? Basın açıklamasını titrek bir sesle okuyup bitirdikten sonra, gördükleri ilk tekel büfesine saldırdılar. Ellerinde aslanlar gibi siyah poşetleriyle apartman önlerinde boğazlarını serinlettiler. Poliste Hell’s Angel’s’lardan –zebanilerden- korudu. Yapılanları küçümsemiyorum elbette. Eylemin siyasallaştırdığı doğrusunu atlamadan yazıyorum. Fakat oradaki bileşene baktığımda bazıları genç ve cesur olmanın yanında günde 10 litre bira tüketen ve kırmızı masaya gelir devrim olur edasında olmalarının yanında kelli felli devrimci ağabeyleri de gördük. Bunlara ne demeliyiz peki? Makul koşullar oluşturulup tartıştığımızda siyasal olarak bizi itin götüne sokup çıkarabilecek adamların orda ne işi vardı? Çok basit sadece sosyalleşiyorlardı. Peki, şu çabayı seçim döneminde Sebahat Tuncel’in seçim bürosunu açmak için kullansalardı ve Kadıköy’ümüzde bir bürosu olsaydı o kadının, kötü mü olurdu? Haberleri bile yok! Bırakın onu şiire siyaseti sokmanın onurunu yaşarken, gerçekte akıllarından bile geçmez. Kalem işler yazar övünür. Ne yazsalar tayfa hazır kıta alkışlamayı bekler. İlginç olmanın garip bir erdemi vardır! Bu adamlar harbiden ilginç!

Kadıköy’ün barlarında leş gibi içip sonrasında yan masalardaki kadınlara sarkan, edepsizliğin sınırlarını, İngiliz safkanlarına bile bırakmayacak adamların bu eylemde olması esasen beni çokta şaşırtmadı. İçmek için kendine alan yaratma çabalarını evde içerek kutluyorum.

Modern şiir tartışmalarının modern şair tartışmasına döneceğini hayasızlıkla bekliyorum.

‘Papyrus’

Comments are closed.