TADI DAMAKTA…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TADI DAMAKTA…

Küçükken, biz çok mutlu olduğumuz halde büyüklerin neden bayramda bizim kadar güleç olmadıklarına şaşırır, anlam veremezdim. Bu anlamda laboratuarım akrabalarımdı. Onları gözlemler ve çözmeye çalışırdım. Şimdi anlıyorum. Büyüdükçe yaşanan şey aynı olsa da taşıdığı anlam yaşla paralel değişiveriyor. Çoğu çalışan arkadaşım için tatil, yaşlılar için özlem giderme günü, çocuklar için biraz harçlık, biraz şeker dolu cepler demek…

Yıllar önce, özellikle İstanbul’a ilk geldiğimiz zamanlardaki bayramları videoya çekebilmeyi, o halimi şimdi bilgisayarımda izlemeyi isterdim. Ne güzel bir fikir değil mi ? Seslerimizi kasete çekmişliğimiz çoktur. Bir araya gelir, şarkılar söyler, arada gülüşür, tüm bunları da kasetlere geçerdik. Sonra sesimizin ne kadar farklı çıktığını fark eder , mutlu mutlu yaşardık.

Sanki yaşamamışım da seyrettiğim bir filmden aklımda kalmış gibi anımsadığım şeyler var geçmiş bayramlardan. Ordu’dayken, ilkokuldayım o vakit, ellerimizde poşetlerle kapı kapı koşturup , topladığımız şekerleri , mendilleri anımsıyorum , nasıl mutlu olduğumuzu…

Şimdi genelde üç beş çocuğun bir araya gelmesiyle çalınıyor ziller. Birbirlerinden cesaret alan çocuklar , sesleriyle beraber çıkıyorlar yukarı. Erkeklerin ellerinde çoğunda gördüğüm silah , yüzlerindeki masumiyetle hiç örtüşmüyor. Soruyorum birine : Elindeki güzel bir oyuncak mı sence diyorum. Ama gerçek değil ki abla diyor. Elinde şiir ya da hikaye kitabı ile bayramlaşmaya gelen bir çocuk düşünebiliyor muyuz ? Hayal gibi geliyor bana. Hayal ötesi hatta. Komşumuz çok güzel bir şey düşünmüş. Kalem , silgi , kalemtraş alıp onları sarı şeffaf kapla bir araya getirip yanlarından zımbalamış , çocuklara şekerin yanında paket olarak bu okul setini de veriyor. Nasıl mutlu oluyorlar , anlatamam ! Muhtemelen çocukluk anıları arasında yerini alacak bir olay onlar için.

Sabah kahvaltı yaparken sık sık çocukların ellerindeki şu silahların pat pat patlamasıyla huzurum ve kahvaltım bölünüyor. Bakıyorum , görünürde çocuk da yok. Uzaklardan geliyor olmalı , aman hep bize uzak olsun bu gürültü diyorum.

Gelen gidenin gırla olduğu bu vakitte film izlesem sıkça bölünecek en iyisi dergi karıştırayım biraz diyorum. Düzenli olarak aldığım Radikal Genç’i sınava hazırlık faslının başlamasıyla salladığım için almış olduğum son sayılardaki okunmayı bekleyen yazıları okuyorum. Gazetenin şu haberi okuyayım diye ayırdığım belli köşe yazarlarımı açıyorum internetten. Arkadan da fon niyetine Musicovery açıyorum. Hazır nazır bir halde , çalan zille harekete geçene kadar , bilgisayara yapışmış bir halde okuyorum.
Malum ne zamandır gazetede pek uzağımda yer aldı. İletişim hatlarını tamamıyla kopardığım bir dönemden sonra Saldır ! durumlarındayım hala.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü okuma isteğim ağır bastığı için Şu Çılgın Türkleri askıya aldık şimdilik. Açıkçası cezbetmedi de. Bir süredir tarihle haşır neşir olduğumdan severim düşüncesiyle başlayıvereyim dedim ama aa bunu biliyorumla tatsız olmaya başlayınca kapattım o sayfayı.

‘HERDEM’

Comments are closed.