“Yabancı” Olunması Gereken Bir Şeydir (*)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Yabancı” Olunması Gereken Bir Şeydir (*)

 

Başlıktaki iddialı girişten ben bile korktum; ancak yazmam ve akıtmam lazım zehrimi. Ammawelakin ancak böyle sağaltıyorum, her ne varsa sistemin gelip bana dayadığı/dayattığı. Başka türlü olmuyor, tüm o gülüşler, afilli düşler, görünürdeki sırt sıvazlamalar vs. sırasında, sistemin ikinci örtük eli, ruhumun içine zerk ediyor, beni bana, beni doğama yabancılaştıran tüm kabullerini. Hadi ailemi affediyorum, farkında olmadan bana yükledikleri özgül aile ideolojisinden ötürü, ancak böyle bir rahim bağım olmayanlara, sıla-i rahim eylemeyeceğim, kimse de eyletemez beni bu yaştan sonra. O sebepten, canınız cehenneme, siz sistem sevici zombiler, rahatınız yerinde, hiç bozmayın keyfinizi. İyice yerleşin sosyal sınıflarınıza, Babil kulelerinizde oturup, her yemekten sonra, dişlerinizin arasına sıkışan et parçalarını temizlerken, zihinlerinizdeki Tanrı fikrine bıyık altından sırıtın, “Nassı ama bak oldum görüyor musun? Ben artık altın oldum, iktidar oldum, sömüren oldum….Boşver bunları, sen oldum sen!”

Evet ya sizler büyük put sevicilersiniz ve acıktığınızda, kana susadığınızda ilk onları yersiniz. Eee öyle olacak tabi, az bedel ödemediniz sisteme biat ederken ve ödemektesiniz hala biatinizin sürdürülebilirliğini garantilemek için. Dostum Baudrillard, o da gitti  zaten kim kaldı ki geriye sağlam gerçeklik eleştirisi yapan?, artık diyordu günümüzde geldiğimiz noktada ne merkez sağ ne merkez sol ne de sosyal demokrasi hiçbiri yok, şimdi artık sadece sistem var. Evet sadece kendisini onaylatmış, geçirdiğimiz onca yabancılaşma sancılı/sürecinden sonra, kendisini bizde bizzat içimizde yerleştirmiş, içkinleştirmiş olan sistem. Helal olsun, nihayet oldu işte, “Altın Buzağı” artık hepimizin tanrısı olduğuna ikna oldu. Ki anasını satayım, Musa da yok ortalarda, hane çıksın gelsin, çekildiği inzivadan da, parmağını sallayıp bizleri Hakk’a çağırsın. Ki ben olayım hane, Musa simülasyonu yapayım kendimden desem o da olmaz ki! Bir kere etik değil; çünkü Rabb bana seslenmedi ki Tur-i Sina’da: “Ey Musa, benim ben Allah, Alemlerin Rabbi!” diye.

Gecenin yarısı, kafamın içindeki volkan çoktan patladı ki, onun eteklerinde de hani o yanardağın ben vardım. Welhasılıkelam patlamanın hem öznesi hem de nesnesiydim. Artık bu, birinci tekil şahıs olarak bahsettiğim ben kimsem? Çünkü geçti artık, kendimi tanıdığımı sandığım/kendim zannettiğim dönem. Şimdi artık (Açıkça ard arda seyredip tamamladığım Alien serisinin bende yardığı çağrışımların da etkisi var bunda), ben kendi içinden çıkan “Alien”ıyla kafa kafaya verenim (Bu arada Sigourney Weaver’ın duruş-bakış-dehası tarafımdan gerçek anlamda onaylanmıştır.). Onu, yane şu ünlü yabancılaşma (tüm o resmi ya da egemen ideoloji, kültür, gelenek, eğitim, din, aile vs. dalgaları) süreci ile içime zerkettiğiniz o yalancı-beni, ellerimle kazıyorum bedenimden. Beni bir koza olarak kullanıp atmasına, tamamen ele geçirmesine iznim yok; en azından bu kadarına. Allah’ın bana biçtiği bir sarp yokuş var, eywallah!!! O “Ol” emrinde ya da kovulurken benim ilk prototipim cennetten -Ki aslında her gün her an hikaye kendini tekrar ediyor. Ben burada Adem’in Havva ile yediği elmaya dair bahsi okurken-yazarken bile, hem Adem-Havva hem de ben bilmem kaçıncı defa kovuluyoruz cennetten- pasiftim ve olan bitenin sadece nesnesi’dim. Ancak şimdiiii, kendini Allah veya Allah’ın yargı organı ya da herhangi bir iktidarın odağı sanan kütlesel kitle, bu Alien terli…

Neyse dağınık-sistematik düşünce biçimi olmayan birinci tekil şahıs, ne diyordu? Evet, Alien’ın kendisini bir koza gibi kullanmasına izin vermeyecekti/vermiyordu. Onların yabancılaşma denen şu süreçle, içine attığı her ne zıkkım var ise, bu bağlamda, bu habitusa göre bir şeye dönüştü. Ha ha ha… Evet kendiniz yarattınız bu alienı ( şu noktadan itibaren sözcük küçük harfle yazılacak, çağrışımı cuk oturduğu için de İngilizce olarak kalacak.). Evdeki hesap, bu öznede çarşıya uymadı ya da hem zehir hem de panzehir.

Haaaa ne demiştim, yukarıda bir yerlerde kulelerinizden bahsederken, işte tam oraya tehdit içeren bir boşluk bıraktım. Şimdi onu doldurma anı: alienım da bana benziyor benim alter-egom o, size karşı ürettiğim biyolojik silahım. O yüzden eğer, birinci tekil şahsın tanımladığı anlamda iyiyseniz, sorun yok, o zaman yolunuza çıkmayan derviş olurum. Yok eğer aksi’seniz, korkun; çünkü sizi alien-laştırmaya geleceğim!!! 

‘İbn-i Zerâbî’

(*) Yabancı burada İngilizcedeki Alien sözcüğünün karşılığında kullanılmıştır. Çeviri biraz komik oldu ama, John Lennon’ın da söylediği “Working-class hero” şarkısında böyle bir dize var: “… working class hero is something to be…” (işçi sınıfı kahramanı olunması gereken/ olunan bir şeydir.). Benim yabancım da (Metnin tamamında alien olarak geçecektir.), bir anlamda şarkıdaki işçi sınıfından çıkan kahramana benziyor: öyle doğulmuyor, olunuyor.

(Fotoğraf : Blackhawk..)

Comments are closed.