BOKUN TARİHİ..’ – DOMINIQUE LAPORTE

‘GÜZEL KOKU YOKTUR : GÜZEL OLAN KOKMAZ..’

koku güzellikle eşit tutulamaz..

avrupa aydınlanmacıları’nın duyuların politik ekonomisi görselin ayrıcalığıyla ortaya çıkar.. koku alma duyusu herhangi bir derecede, gölgelere indirgenir; bu gericiliğe eşdeğerdir.. ‘condillac’ farazi statüsünde insanlara duyu bağışladığında, kokuyla başlar, bu tek ham kapasiteyle sınırlandırıldığında güçsüzleşen duygusal deneyimi, kanıtlamak yerine ‘biz koku duyusuyla başlamanın en iyisi olduğunu düşündük çünkü tüm duyulardan insan zekâsına az da olsa katkıda bulunuyor gibiydi’ ‘condillac’; hoş kokunun hazzı ve hoş olmayan kokunun da acıyı ortaya çıkardığını kanıtlamakta başarılı olur.. ama ayrımcılığın bu seviyesinde (bu örnekte olduğu gibi ‘olduğumuz gibi içten düzenleniş’ bir durumla bağdaştırılmış) kokuyu rehabilite etmek için onun ilkel durumunu yükseltmek yeterli değildir..

‘condillac’, hoş kokunun zevkle acı arasındaki uyumsuzluğunu göstermekte de başarılı olur.. heykel, maddeyi kavrayamaz: bu tamamen onun duygusunun nesnesi tarafından şaşkına çevrilmektir ve bu sebeple anlamlama ölçüsüne girmeye gücü yetmez.. maden halinde kalıntılar kapana kısılmıştır, en çok, en alçak düzenin hayvanı (bizim heykelimiz koklama engellidir, bu bizi en içtekini anlayacak bir zekâ sınıfına sokar).

koku duygusundan engellenmiş heykel tamamıyla kokudur.. mesafenin faydası olmaksızın, o kendisinin nesnesidir. koku algısal hiyerarşinin en alçak basamağına devrilmiştir. onun anlaşılır diyardan atılması iki defadır: öncelikle bir duyu olarak tanım dışı bırakılmıştır (condillac’ın bize söylediğine göre iki defa). ikincisi ise insan zekâsına en az katkıda bulunan olarak görülmesidir. koklamak –hayvan ya da heykel olmak- böylece çok aşağılık durumlara sevk edilmiştir.

epistemoloji dışında bırakılan koku artık estetik tarafından iyi karşılanmıyordu.. güzel, dolaşımın simyasının arasına giren (her ikisi de ticari mallar ve işaretler) ilkel ‘non olet’ ile oluşmuştur.. zenginliklerin kökenleri yoktur; ‘madam de lanty’nin maskesinin arkasındaki çamur anlaşılmayacaktır.. bir kez daha bu durumda şehrin ve söylevin inşasında karşılaşıyoruz: güzel olan kokmamalı.. bu dışarıda bırakma koşulları değiştirildiğinde belirgin hale gelir, ‘güzel olan kokmaz’, ‘güzel koku yoktur’a eşit hale gelir.. estetik söylevin dışkısal baskısında, cümle sonraki biçime hükmeder, özellikle ‘kant’ın çalışmasında.. gül için güzel olduğunu söyleyebilirim ama gülün kokusu için bu kadarını söyleyemem: bir zevk yargısıyla gülü tanımlıyorum, güzel olarak gördüğüm gülü. fakat farklı tekillerin karşılaştırılmasıyla sonuçlanan yargı, ‘güller genellikle güzeldir’ artık basitçe estetik olarak tanımlanamaz.. ama bir mantık önermesi estetik olanla temellenir. yine ‘gül (koklamak için) hoş’ önermesi neredeyse estetik ve tekildir, bir beğeni yargısı değil ama bir duyu önermesidir.

gülün yenilebilir olduğunu, onu kokusuyla değil de tadıyla yargıladığımızı farz edersek; tadı ‘iyi tat’ olarak nitelendirilebilir mi? bir yemeğin güzel olduğu söylenebilir, yargı onun yenilebilirliği ile alakalı olmasa dahi, çünkü yiyecek güzellik söylemine katılır.. koku o kadar talihli değildir, iyi, hoş, hatta şiddetli olabilir, ama asla güzel olamaz.. alışkanlık bu çıkarım ile belirlenmiştir. koku sembolizasyona direnir.. göndergesinin maddiyatının bastırılamadığı içeriğe inatla bağlanır.. ergo: kokuya güzel demek aşırı derecede ihmalkâr olur, böyle bir ifade güzelliğin kendisi üzerindeki etkilerini serbest bıraktığından beri bunun içerilmesi imkânsızdır.. koku güzelleştiğinde, o zaman güzelin de kokması gerekir, nefes almak için, kendisini koklaması için ve sonra neyin kokusu çıkacak? çamur ve kan, güzelin saydam yüzeyine, bakir olana sıçramayacak mı? şahaneyken bile koku her zaman onun kökeninin izlerini taşıyacak..

tüm kokular kökensel olarak bok kokusudur.. durum budur, ilk ve en önde gelen şanslı doğada: köhnelik güzel kokuları berbat etmez, bize söylenen bitkilerin mefitik havayı parfüme dönüştürebildiğidir. parfüm; pare-fumier, her zaman gübreye karşı koydu. kendini bokun düşmanı olarak ortaya atarak, parfüm sürekliliğini garantiledi; inkâr sadece kanıtı daha olumlu kılar- bok oradadır.. iyinin ve güzelin karşılıklı olarak içlerinden çıkardıkları memnuniyet bunun bir kanıtıdır.. gülün güzel koktuğunu söylediğimde, bu bir beğeni yargısıdır.. ‘kant’ın gözlemlediği gibi ‘beğeni yargısını belirleyen tatmin ön yargısızdır.’ tersine, gülün kokusu güzel değildir.. en fazla, hoş veya iyi denilebilir.. hoşluktaki tatmin ilgiye bağlıdır ve benzer şekilde ‘iyideki tatmin ilgiye bağlıdır..’

ilgi nedir? mutlaka uzmanlığının algısı içinde anlaşılmalıdır.. aslında ilgi, zevki güdüleyen şeydir.. doğal olarak herhangi bir zevk değil. lakin zevk yoksunluğu nezaketin tersidir (kendisi ahlakla ve açıklamayla, güzele ve yüce olana bağımlıdır) : ‘işlenmemiş zevk’ , ‘dirençli ve güçlü zevk.’ üremenin her iki tarafını da, fiziki ve finansal taraflarını da canlandıran bu zevk, onun mütevazı düzenine rağmen, mutlak kibirle elde tutulamamasının nedenidir, kendi gibi nezaketsiz bu zevk küçümsenemez, onun sayesinde erkeklerin çoğunluğu doğanın büyük düzenine itaat edecektir –çalışan sınıfın çoğunluğunun evliliği bozuldu. onun kafası büyüleyici suratlarla doldurulmamıştır, yorgun bakışlar, soylu katlanmalar, vesaire.. o bundan hiçbir şey anlamaz..

seks, para, zevk olarak zar zor nitelendirilen bu eğilimi motive eder.. ‘dirençli, güçlü, kaba’, aslında o, güzellik duygusundan daha arzuludur.. o zevk ve tiksinmek arasında bocalar, herhangi bir derecede zevk adamında hoşlanmama duygusu uyandırır.. burada,’ cinsel işlemlerin periyodikliğinin uzak bir kalıntısını buluyoruz, koku alma üstünlük kazandığında ve kendini topraktan henüz kaldırabilmiş insan adet döngüsünün ‘koklama tetikleyicisine’ duyarlıydı.. koku hala tamamen vahşiliğin eşiğinde sendeleyen ‘zevk’ diyarına yerleştirilmiş, üremenin işlevleri tarafından olduğu gibi hapsedilmiştir.

koku güzel olmasa bile, güzelin harfi harfine zıttı olandan, bezdirici genel zevkten iyi ya da hoş olandan ayıran sınırda kalır: ‘hiçbir şey, güzele nefret uyandıran şeyden daha muhalif değildir..’

ve ‘kant’ın ‘freud’dan çok uzun zaman önce öne sürdüğü gibi, bizim nefret objesinden uzaklaşmamızı güdüleyen şey, güzel olana yakınlık değilse nedir? ‘iğrendiren şeyden uzaklaşmamızı bize hatırlatan temizliğe olan ilgidir..’

güzellik ve temizlik : burada, saf düzene katılmak için devletin söylemsel girişimiyle aynı tutum içinde düşünülmüş olan ‘freudyen’ üçlünün iki unsurunu buluyoruz.. bu söylem, ‘kant’ın vahşi bokun rengi üzerine beyaz uygarlığın ektiği ıstıraplarla ilgili fikirlerini dile getirdiği ‘düşünce ve zenciliğin indirgenemezliği’ tespitine ilham kaynağı olan ‘hume’un ‘of national characters’ denemesinin de içinde bulunduğu, ‘observations on the feeling of the beatiful and sublime’in içinden bir paragrafı kapsar ve buna zemin hazırlar..

böylece ‘kant’ın ampirist ve rasyonalist ‘tüm güzelliklerin dünyadan uzaklaşmasına’ kimyasal ‘tetiklemenin’ sonucu olan doğal güzellik düşüncesiyle karşı çıkmasına şaşırmamalıyız.. bu güzellik, daha çok simyanın altını gibi, saf vücutlar grubunun bir kombinasyonunun bozulmaz çökeltisi olan, ya da daha açık bir şekilde ‘sıvı halden katı hale, ani bir katılaştırma’, süspansiyon hali içinde katı parçacıkların sade karışımı’ olarak görünmüyor.

kokusuz güzellik doğada meydana gelseydi, bu daha çok doğa ‘büyük toplumsal pota’ gibi işlediği için olurdu:

yine, sulu sıvılar farklı gazların bir karışımı olan bir atmosferde çözünür, eğer bir sonrakinden soğuma sebebiyle ayrılırsa; hiçbir şekilde üretemez ki özel gaz karışımları bir ahenkle ve son derece güzel görüntüler meydana getirirler.. yani düzenlenişini yargıladığımız erek-bilimsel kötülemeler olmaksızın pekâlâ çiçeklerin, kuşların tüylerinin, ya da deniz kabuklularının güzelliği üzerine düşünebiliriz.. bir renk ve şekil içinde hepsi, doğaya ve doğanın estetik amaçları olmaksızın kendi özgürlüğü içinde, söz konusu teşkilat için kimyasal yasalara uygun olarak maddi ihtiyaçların düzenlenmesidir..’

DOMINIQUE LAPORTE..

‘BOKUN TARİHİ..’, DOMINIQUE LAPORTE, Çeviri: ECE ÇAVUŞOĞLU, ALTIKIRKBEŞ Yayınları, Ekim 2011, 190 Sayfa..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.