Eski Koltuklar..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

‘sabah beş gibiydi sanırım uyandığımda.. uykusuzluğa mahkumum.. ortalama üç, üç bucuk saat bölük pörçük uyurum herkes bilir..

uyandım.. açık olan televizyonu kapadım.. bilgisayarı açtım, gittim mide hapımı içtim.. maillere bakayım dedim.. onlarca mail arasında okuduğum ilk mail ‘tanju berk’ adlı kardeşimizin oldu.. kısa filmlerinden birini izlememizi, yorum yapmamızı istiyordu : eski koltuklar..

okur okumaz diğer mailleri okumadan ‘eski koltuklar’ filmini açtım..

izledim..

dann diye bir kaya düştü üzerime, daha da derine gömüldüm..

uzandığım yerden bir kez daha basla tuşuna bastım..

izledim..

tekrar izledim..

filmin esinlenildiği sevgili ersin karabulut’un çizgi öyküsünü hatırlamaya çalıştım.. sonra tekrar döndüm filmi izledim..

her izleyişimde on iki kusur dakikalık filme daha da bağlandım.. oyunculuklar çok başarılıydı.. kurgu çok güzeldi.. tek takıldığım filmin başlangıç jeneriğiydi.. daha iyi olabilirdi diye düşündüm.. onun dışında on numara bir film çıkarmış tanju kardeşimiz ve ekibi..

filmin konusundan sadece biraz kesit vereyim.. dünyada hayat zor koşullarda yaşanmaktadır.. devletler nüfus planlaması kapsamında ya da belki de ekonomik nedenlerle (zaten ikisi birbirini direk etkiler) artık ailelerden doğuracakları her çocuk ve öngörecekleri yaşam biçimi ve süresi için yaşam vergisi almaktadır.. işte filmdeki çiftimiz ellerindeki kısıtlı imkanlarla bir çocuk sahibi olmaya karar verirler.. küçük erhan’ımız doğar ve film akar..

ben hiçbir zaman roman, çizgi öykü filanın aslıyla çekilen filmi ya da çizgi filmi, animeyi vs karşılaştırmam , karşılaştırma zevzekliğinde bulunmam.. çünkü roman, hikaye veya çizgi öykü ayrı anlatım tarzları olan ayrı ayrı sanat dalları.. ayrıca her insanin düşünme, hayal etme tarzı farklıdır.. kaldı ki herhangi bir filmi çekenle, izleyen her kişinin bazen anladıkları da farklı olabiliyor izlediklerinde.. örneğin edebiyattan benim ecinnilere bakış açımla sizlerinki veya bir başkasının ki bambaşka olur değil mi.. bu yüzden ‘germinal’in filmine küfür edenlerle aşağılayanlara, ‘anayurt oteli’ için ‘ııhıh olmamış’, ‘gölgesizler’ için ‘çok yavan kalmış’ diyenlere sadece gülümsüyorum..

tanju kardeşimizin ellerine, beynine, yüreğine sağlık bize bu filmi kazandırdığı için.. bence bu sene izlediğim en güzel yapımlardan birisi.. tüm ekibinin yüreklerine sağlık.. ‘erhan’ adlı küçük çocuğu oynayan ‘bertan demet ceylan’ gerçekten müthiş bir oyunculuk çıkarmış.. sanki ‘truffaut’ ustamın filmlerinden çıkmış gelmiş gibiydi.. diğer oyunculuklar da iyiydi.. anne ve nüfus memurunu oynayan arkadaşlarımız da gerçekten yaşayarak oynamışlar rollerini.. memur rolündeki ‘beyti engin’ büyük oyuncudur benim gözümde her zaman..  anne rolündeki ‘gökcan gökmen’ de etkileyici bir oyun çıkarmış her şeyiyle hissetmiş ve hissettirmiş rolünü.. baba rolündeki ‘hakan ka’ ise her zamanki gibi oyunculuğunu döktürmüş.. ama anne karakteri daha baskın çıkmış filmin havasını yansıtmada..

kısa film yürek, cesaret isteyen bir alan.. tanju kardeşimiz ekibiyle birlikte çok iyi bir iş çıkarmış.. bize bu filmi haber verdiği için de kendisine teşekkür ederiz.. inanın nereye yetişeceğimizi bilmiyoruz.. bazen bazı yerlere ulaşmamız mümkün olmuyor fakat böyle güzel insanlar bize haber verince nokta atışı yapıp güzel keşiflerde bulunup değerlendirmelerde bulunuyoruz..

ersin karabulut’un öyküsünün de tabii ki ayrı bir etkileyiciliği, özgünlüğü var.. öyküye ve filme abartı ya da fantezi diyenlere sadece dünyaya bakmalarını istiyorum.. cinnet bir dünyada yaşıyoruz.. dünya top yekun bir cinnet hali yaşıyor.. ne ersin’in öyküsü ne de tanju’nun filmi abartıdır..

‘çocuğunuzun son kullanma tarihini kendinizin belirlediği bir dünya’ tasviri abartı mı sizce.. hayır.. bu film dünyaya güzel bir ayna tutuyor..

sadece size birkaç örnek vereyim, kusarak kendinize gelin ve tanju’nun filmini tekrar izleyin..

sadece üç dört haberden örneklerim.. yakın zamanlara ait.. birincisi adana’nın bir ilçesinden.. daha geçen hafta gazete ve televizyon haberlerine konu olan bir olay.. sulama yapan bazı tarım işçileri bir borudan su gelmediğini fark edince yaklaşık on santim çapındaki boruyu tıkandıklarına inandıkları yerden kesiyorlar..

ve ne mi görüyorlar : yeni doğmuş bir bebek cesedi..

kustunuz mu..

ben yazarken de kustum..

gün içinde her aklıma gelişinde de içimde kabaran bir öfkeyle kusuyorum.. nasıl bir şeyler yiyebilecek misiniz uzun bir süre.. bu olayı unutabilecek misiniz.. dileyene haberin linklerini gönderebilirim gerçekliğiyle yüzleşmek isteyen varsa..

evet bu yeni doğmuş bebeyi o sulama borusuna atanlar aramızda yaşayan yaratıklar.. tüylerim diken diken oluyor olay ve gazetedeki fotoğraf aklıma geldikçe..

sarı bir boru..

küçücük..

ah bebem seni oraya nasıl atarlar..

nasıl yürekleri var bu yaratıkların.. hiç mi sızlamaz.. hiç mi yanmaz..

insanlığın iflas ettiğinin en büyük delili oldun sen bebem..

seni oraya atanların yatacak toprağı olmaz umarım..

ikinci olay ise hatırladığım kadarıyla istanbul’da meydana geliyor.. hani eskiden insanlar bebeklerini cami avlusuna bırakırlardı ya.. ya da evlerin kapılarına bırakıp zile basıp kaçarlardı.. ama istanbul’da bazı mahluklar yeni doğmuş bir bebeyi bir çantanın içine koyup bir arabanın altına koymuşlar.. arabanın gariban sahibi gelmiş ters taraftan kapısını açmış, çalıştırmış ve hareket edince bir şeyin üzerinden geçtiğini fark etmiş.. inmiş, durmuş, çantayı açıp bakmış ve yığılıp kalmış açtığı çantanın içindekini görünce..

ölün be insanlık ölün..

gözlerinizden fışkırmıyor mu yaşlar bunları okuyunca ya da duyunca..

ölün ve terk edin bu dünyayı ey ruhsuz vicdansız insanlık..

geberin..

son ses ‘andrea bauer’ çalıyor.. çellonun telleri titrerken ruhum tepeden tırnağa korkuyor.. kendim için değil korkum, gözlerimden yaşlar fışkırırken tüm bebekler ve çocuklar için korkuyorum..

ey insanlar uzak durun çocuklardan..

uzak durun..

uzak..

daha fazla anlatacaktım ama ben de hal kalmadı yazarken..

yazarken yıkıldım tekrar tekrar..

nasıl vicdansızlıktır bu kardeşim.. bana kim anlatmak ister.. faşizmin her türlüsüyle yeniden cirit atmaya başladığı bugünlerde tanju berk’in kısa filmi bizlere ayna tutuyor.. kafalarınızı sabitleyip ekrandan gözünüzü kaçırmadan ve gözlerinizi kapatmadan izleyin ‘eski koltuklar’ filmini.. yüreğiniz yetiyorsa.. ha sakın yanlış anlamayın filmde kan vahşet bir şey yok.. ilginç bir öykü.. güzel bir kurgu.. güzel oyunculuklar ve işte ‘eski koltuklar..’

filmi youtube’dan izleyebilirsiniz, youtube’un arama motoruna ‘eski koltuklar’ ve ‘tanju berk’ yazarsanız filme ulaşabilirsiniz.. ayrıca aynı yerden tanju berk’in diğer kısa filmi ‘inside the door’ filmini de izledim.. bence güzel bir korku gerilim filminin öncülü olmuş film.. vaktiniz varsa bu kısa filmi de izleyin.. tanju berk’in ilerde çekeceği güzel filmlerin sinyallerini veriyor bu filmler.. tekrar kendisine ve ekibine teşekkür ediyoruz.. yüreklerine sağlık..

aynanızla kalın..’

Crockett..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ESKİ KOLTUKLAR.. 

 

Eser : ERSİN KARABULUT

 

Yönetmen : TANJU BERK

 

Uyarlama Senaryo : TANJU BERK

 

Yapımcı : TANJU BERK , İSMET ÇAYLI

 

Görüntü Yönetmeni : SERDAR ÜNLÜTÜRK

 

Uygulayıcı Yapımcı :  NAFİZ ÇAYLI, ASLI BERK

 

Oyuncular :

 

Küçük Çocuk Erhan : BERTAN DEMET CEYLAN

 

Anne : GÖKCAN GÖKMEN

 

Baba : HAKAN KA

 

Memur : BEYTİ ENGİN

 

Öğretmen : MEHMET ÇAYLI

 

Sanat Yönetmeni : HÜLYA KELEŞ

 

Ses : BAYCAN AKÇAYÜZ

 

Işık : KUBİLAY ÖZOĞLU, NEJAT UĞURLU

 

Müzik : YİĞİT DENİZCİ

 

Kurgu : ŞENNUR BAYKUT

 

Prodüksiyon : ÇAĞKAN ÇAYLI ,  MUSTAFA ACAR

 

Afiş Tasarım : ÖZKAN ALGÜL

 

Makyöz : AZNİV SIRMA  VARJABEFYAN

 

Kamera Asistanı : FIRAT ÖZBİR, CUMHUR AKSU

 

Set Fotoğrafları : ÖZKAN ALGÜL

 

Çeviri : EDA ÇAYLI

 

Işık Kamyonu : İSMAİL SÜRMELİ

 

Jeneratör :  ATİLLA ŞENGÜL

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.