GÖLGELERİMİZ…

Bir devrimin izlerini taşır yüreğim…
Bir direnişin duvara karşı senaryoları üzerinedir tüm replikler…
Birkaç mum alevi yeter gölgelerimizi aydınlatmaya…
Alev topuna dönüşen kavgalar fırlatılır ardımdan, kanlı taş izleri taşır tenimdeki morluklar…
Ve diz çöküp sendeleyişlerin soluk soluğa bıraktığı anda, göz göze gelebildiysen eğer dudaklarından dökülen birkaç kelime yaşadığımız ana dair bir cümleye dönüşürse şayet tüm şehri yakabilirsin bir ara…
Aleve dokunmak gibiydi ilk an sıcak ve çok yakın olabilecekleri kestirebiliyordum…
Söndürdüğüm mumlar karanlıkta kayboluncaya kadar bekledim…
Dudak dudağaydı tüm sözcükler… Adımların tüm şehri sürükleyebilirdi ardından…
Ya göğsünün sıcaklığı saman alevi gibi, küllerinden doğuyor yine alevler…
Karanlık çoğaltıyor sessizliği…
Ürküyorum karanlığa karışmaktan ve yeniliyoruz tekrar yakılıyor mumlar…
Yeniden başlıyor direniş…
Ellerim, dudaklarım titriyor…
Öyle çok kaçmak istiyorum ki ve öyle çok kalmak o anda…
Sessizce, kan ter içinde kalmış bedenimle direnişin izleri üzerimde, teslimiyetin rengi beyaz çarşaflar gibi leke düşmemeli sahip çıktığım, savunduğum masumiyete…
Ellerinle dokunma!
Ellerin sımsıkı avucumdayken,
Dur!
Durmalısın!
Sinendeki sıcaklığı ve asla teslim olmayacağım kokunu emanet alıyorum…
Durdurmalıyım…
Ve hiç yaşa(n)mamış gibi…
Ben gidebilmeliyim…
Sense hiç hatırlamamalısın beni…

‘Hasibe’

Comments are closed.