‘yokuş aşağı..’ – WALTER BENJAMIN

‘HEP AYNI DÜNYA.. GENE DE SABIRLIYIZ..’ – WALTER BENJAMIN

neyle ölçüyor insan kendi gücünü ?

‘uğradığımız yenilgilerle zayıflıklarımız yüzünden nerede başarısız olmuşsak orada kendimizi aşağı görür , utanırız.. oysa güçlü olduğumuz noktalarda aşağıladığımız şey kendi yenilgimizdir , utanç duyduğumuz şey de talihsizliğimizdir.. zafer ve talihle mi ölçüyoruz gücümüzü ? en köklü zayıflıklarımızı , hiçbir şeyin zafer ve talih kadar kolayca açığa çıkaramadığını bilmeyen var mı ? bir mücadelede ya da aşkta kazanılan bir zaferden sonra , zayıflığından dolayı şaşkınca ve ürperircesine sevinerek içinden ‘bu ben miyim ? ben ki en zayıfıyım , bütün bunlar bana mı ?’  sorusunun geçtiğini hissetmeyen var mıdır ? ayağa kalkmanın bütün hilelerini öğrendiğimiz ve utançtan  yüzümüzün kıpkırmızı kesildiği yenilgilerse başka.. şöhret , alkol , para ya da aşkla , gücü hangi alanda olursa olsun , insan orada ne doğru dürüst davranmasını bilir , ne onur tanır , ne rezil olma korkusu.. en bezirgan yahudi bile müşterisi önünde casanova’nın , charpillion’a karşı davrandığı kadar küstah hareket edemez.. bu tür insanlar kendi güçleri çerçevesinde idare ederler ortalığı.. ama asıl fecaat güçlü olmanın bedelindedir.. bir sarnıcın içinde oturup yaşamaya çalışmak.. içinde yaşarsak budalayızdır , bize yaklaşan olmaz , çukurlara yuvarlanır , ne kadar engel varsa hepsine takılır kalırız , pislikleri eşeleyip durur toprağı da rezil ederiz.. ama pisliğe ancak böylesine bulaşmışken artık yenilmeyiz..’

WALTER BENJAMIN

yokuş aşağı..

sarsıntı lafını duya duya usanç geldi.. onurunu ona geri vermek için bir şeyler söylemek fena olmaz.. bu söylemler hiçbir zaman duyumsal olandan pek öteye gitmeyecek.. ver her şeyden önce şu ilkeye bağlı kalacak : sarsıntı yıkma götürür.. ilke kez bir sarsıntıyı yaşadıklarında ya da buna yeniden kapıldıklarında bize bunu üsteleye üsteleye anlatanlar acaba içlerinde bir şeylerin çöktüğünü mü söylemek istiyorlar ? ah , önce söyledikleri laflarla sonra söyledikleri arasında fark mı var sanki ? arada çöküntüye kapılıp gideriz diye , sessiz kalmaktan , duraklamaktan bile çekiniyorlar neredeyse.. kimse büyük annesi öldüğünde o denli sarsılan , ama akşam ayakkabılarını çıkarıncaya kadar , bu ölüme inanmayan marcel proust kadar açıkça fark etmemiştir bu sessizliği , duraklamayı.. gözlerden yaşlar geliyor.. niçin ? eğildiği için mi ? vücut eğildiği sırada belki en derin acılarını da birlikte ayağa kaldırıyor , ama derindeki düşüncelerin altında kalmıyor.. her ikisinin de yalnızlığa ihtiyacı var.. bir dağın yukarısına tek başına tırmanıp bitkin düşen biri , birazdan tüm vücut yapısını sarsan adımlarla yokuş aşağı geri dönerken zamanın gevşediğini hisseder , içindeki ara duvarlar çöker ve saniyelerin yığıldığı molozlar arasından rüyadaymış gibi ufak ufak adımlarla ilerler ; duruversin ister bazen olduğu yerde , ama yapamaz.. kim bilir onu sarsan düşünceleri midir acaba , yoksa yoldaki molozlar mı ? ne ki vücut artık çiçekli çocuk dürbününe dönmüştür , her adımında gerçeğin değişen biçimlerini gösterir ona..

WALTER BENJAMIN

(Parıltılar , Walter Benjamin , Çeviri : Yılmaz Öner , Belge Yayınları , Kasım 1990..)

Comments are closed.